Merhaba,
Amsterdam kötü bir fikirdi.Su saat itibariyle, officially Madrid yolcusu biriyim.Çok mutluyum.Hello sıcak ülke insanı ve hello kurutulmus yapraklaaaaaeeear ve tabi ki hello cok cok özlenenler.
31 Mart 2010 Çarşamba
animal i have become
i can't escape this hell,
so many times i've tried,
but i'm still caged inside,
somebody get me through this nightmare,
i can't control myself.
so what if you can see,
the darkest side of me,
no one will ever change this animal i have become.
help me believe it's not the real me.
somebody help me tame this animal.
i can't escape myself,
so many times i've lied,
but there's still rage inside,
somebody get me through this nightmare,
i can't control myself.
BEN BİR İNTERNET BAĞIMLISIYIM.
so many times i've tried,
but i'm still caged inside,
somebody get me through this nightmare,
i can't control myself.
so what if you can see,
the darkest side of me,
no one will ever change this animal i have become.
help me believe it's not the real me.
somebody help me tame this animal.
i can't escape myself,
so many times i've lied,
but there's still rage inside,
somebody get me through this nightmare,
i can't control myself.
BEN BİR İNTERNET BAĞIMLISIYIM.
30 Mart 2010 Salı
29 Mart 2010 Pazartesi
"and i will be alone again tonight my dear" demek cok zevkli
yeah, i said it's all right
i won't forget
all the times i waited patiently for you
i think you'll do just what you choose to do
and i will be alone again tonight my dear
yeah, i heard a funny thing
somebody said to me
you know that i could be in love, with almost everyone
i think that people are the greatest fun
and i will be alone again tonight, my dear
i won't forget
all the times i waited patiently for you
i think you'll do just what you choose to do
and i will be alone again tonight my dear
yeah, i heard a funny thing
somebody said to me
you know that i could be in love, with almost everyone
i think that people are the greatest fun
and i will be alone again tonight, my dear
28 Mart 2010 Pazar
26 Mart 2010 Cuma
o kilitler acılsın lütfen-the original shot
biz bu ablalarımızın huzurundayız da, görmeyenler bizi görsün.yani güzel insanları bakar körler görsün.
-seni herkes görüyo herkes cok seviyo.
beni değil herkesi cok seviyor. şunu söylemek istiyorum ki kilitli kapılar açılsın lütfen. o yürrekler açılsın. bizler yaşamaya geldik dünyaya. o kilitler acılsın. lütfen kardeş kardeşe kıymasın. çünkü arada vesile kardeşlerimiz var, gönüllerimiz var.
kendimize gelelim lütfen. napıyoruz biz ki? biz napıyoruz ki? ben cok doluyum. bak sizi ben cok seviyorum da abime saygı duyuyorum.
*
söz saza düştüğü an, akla ilk gelen fatih kısaparmak vardır bu türkiye'de. ellerinden öpüyorum izliyordur herhalde. hadi öyle bişey yapalım, kafamıza göre. gönül yolculuğu yapalım, gönül. kardeş yolculuğu yapalım.yani o misafir ettiğimiz insanları düşünerekten biz de bu ülkenin cocuklarıyız. herkes kendine gelsin yani, böyle bir oyun yok.böyle bir dünya yok.bi tane dünya var.. dünya cok güzel.yasamak lazım o dünyayı, şu nefes aldığımız dünyayı...
ben ankara'dan geldim sizin gönlünüze.ama burdan bizi izleyenlere selamlar olsun.ama ben de diyorum ki napıyoruz biz?
-biraz duygusallık var di mi hakan? niye böyleyiz bugün?
şimdi... sevgili gelinim, sevgili gelinim. ses verir misin bana?
-ses var.
sevgili gelinim, sen türkiye'ye yüreğiyle o ağır gönlün, o yüreğin, iki elmanın yarısı biri abim biri sen bizlere gönlümüze kardeş olarak mal oldunuz onu da tasıyosunuz.
kilitli kapılar acılsın lütfen
o yürekler acılsın...
-seni herkes görüyo herkes cok seviyo.
beni değil herkesi cok seviyor. şunu söylemek istiyorum ki kilitli kapılar açılsın lütfen. o yürrekler açılsın. bizler yaşamaya geldik dünyaya. o kilitler acılsın. lütfen kardeş kardeşe kıymasın. çünkü arada vesile kardeşlerimiz var, gönüllerimiz var.
kendimize gelelim lütfen. napıyoruz biz ki? biz napıyoruz ki? ben cok doluyum. bak sizi ben cok seviyorum da abime saygı duyuyorum.
*
söz saza düştüğü an, akla ilk gelen fatih kısaparmak vardır bu türkiye'de. ellerinden öpüyorum izliyordur herhalde. hadi öyle bişey yapalım, kafamıza göre. gönül yolculuğu yapalım, gönül. kardeş yolculuğu yapalım.yani o misafir ettiğimiz insanları düşünerekten biz de bu ülkenin cocuklarıyız. herkes kendine gelsin yani, böyle bir oyun yok.böyle bir dünya yok.bi tane dünya var.. dünya cok güzel.yasamak lazım o dünyayı, şu nefes aldığımız dünyayı...
ben ankara'dan geldim sizin gönlünüze.ama burdan bizi izleyenlere selamlar olsun.ama ben de diyorum ki napıyoruz biz?
-biraz duygusallık var di mi hakan? niye böyleyiz bugün?
şimdi... sevgili gelinim, sevgili gelinim. ses verir misin bana?
-ses var.
sevgili gelinim, sen türkiye'ye yüreğiyle o ağır gönlün, o yüreğin, iki elmanın yarısı biri abim biri sen bizlere gönlümüze kardeş olarak mal oldunuz onu da tasıyosunuz.
kilitli kapılar acılsın lütfen
o yürekler acılsın...
son dakika;
C. says:
şu surat ifadenle her yer açık sana
Ezgi says:
hangisi ama abi
en son görüştüğümüzde goril taklidi yapıyodum
:(
şu surat ifadenle her yer açık sana
Ezgi says:
hangisi ama abi
en son görüştüğümüzde goril taklidi yapıyodum
:(
24 Mart 2010 Çarşamba
10 sene önce ipek ongun okusaydım böyle olmazdı
Büyük Rüya Tabirleri
uyanalı 15 dakika oldu, olmadı. hala şoktayım.gördüğüm rüyalar "normal" bir insan rüyasından cok daha fazlasıydı.
evimizin sabit geyiği benim rüyalarımdır.sabahları, "babağea ben rüyamda sapka yiyodum yaa" diye telaslı telaslı kahvaltı masasına oturup gördüğüm tüm sacmalıkları bir bir anlatırım.annem dinler, babam dalga gecer, ablam kahvaltı etmeye devam eder.ben de "hani bana hani bana" derim.
gece yine cok huzursuzdu.okuldaki partiye gitmemişim.sorun bir niye diye? evet sor!
-niye?
-bilmem.stumble yapıyordum iste...
aynı odayı paylastığım cinli, saat 23.00 dedin mi vuruyor kafayı.
diğeri de yattı 00.00 civarı
bir diğeri ise asagıda, partide.
dedim bu gece stumble'la gecmez.iyisi mi ben de yatayım,erken kalkar, yol alırım.yattım.
bizim odanın katı pakistanlı dolu.baharat kokulu kişiler.tradisyonelliklerinden ödün vermiyorlar.
uykumun hangi evresindeydim bilmiyorum.bir ses duyuyorum.koridorda cocuklar oyun oynuyorlar.neseli sesler geliyor kulagıma.odada yalnızmısım diye düsünüyorum.sonra pakistanlı cocuklardan biri "gidip ezgi'yi uyandıralım" diyor. nasıl korktuğumu anlatamam.cünkü beni uyandırıp bana zarar verecekler.cocuklar sessizce odama girme planı yapıyorlar.onları duymadığımı sanıyorlar ama ben herseyi net bir sekilde duyuyorum. odama girmemeleri icin /ki bu arada sunu söyleyeyim, gecenin ortasından cıkan cocuktan bir japon kadar korkarım/, ben de bir plan yapıyorum. planım su; icerde bir canavarın yasadıgına, ya da ezgi'nin canavarlastıgına onları inandırmalıyım.
cocuklar kapıyı zorlamaya baslıyorlar.
ben inlemeye baslıyorum. "roaaaar" diye bagırıyorum hantal, sisman, yaslı, devasa bir canavarmıscasına...cocuklar yılmadan kapıyı zorlamaya devam ediyorlar.bu sırada iyice gürlüyorum. ki bu son gürlemeyi rüyadan realiteye tasıdığıma süphe yok. oda arkadaslarım bana bakıyorlar, ezgi napıyorsun diye, uyanmıslar. iste tam bu sırada rüya ile gercek arasında sıkısıyorum. baktıgımda normal yatagımdayım,oda arkadaslarım uyuyor filan her gecenin aynısı yani.ama dısarda hala cocuklar var. ben hala kendimi cirkin ama iyi yürekli bir canavar gibi hissediyorum.bagırmaya devam ediyorum.cocuklar korkup kacıyorlar. rahatlayıp evimin mutfagında buluyorum kendimi. annem dolma yapmıs. biber dolması. biberini babamın tabagına koyup, icini yiyorum. annem bir tane daha koyuyor tabagıma."kabugu sert değil, ye vitamin vitamin" diye darlıyor. ona sinirlenip, dolmanın hepsini bir kere de agzıma atıp gidiyorum. biraz sonra, ağzımın sağ üst tarafında bir acı hissediyorum. biraz yokluyorum parmagımla. aynaya bakıyorum.disimin kovuğuna biber dolması sıkısmıs.ama bütün halinde.bildiğin bir dolma var disimde.babam beni apar topar hastaneye götürüyor.doktorlar panik halinde.beni sedyeye yatırıp ameliyathaneye alıyorlar. ameliyat esnasını narkozdan ötürü hatırlamıyorum. gözlerimi actıgımda hastanedeki odamdayım.basucumda dolma duruyor.babam, "bizi cok korkuttun" diyip kafamı oksuyor. bu sırada eski sevgilim beni ziyarete gelmis. "ezgi" diyor, "iyi misin?" iyiyim diyorum. "dolma cıktı, rahatladım" diyorum."gel" diyor, "seni görmek isteyen birileri daha var" !?
kalkıp kapının önüne cıkıyorum.aman da aman kimleri göreyim. bob dylan ve kenan dogulu.kalkıp kadıköye gidiyoruz. baho' da çay ve kürt böreği yiyoruz.bu sırada jeff buckley arayıp "baho nerdeydi ya" diye soruyor. kenan elimden telefonu alıp, "abi final dergisi dershanesinin karsısındayız yeaa" diyor. 4 dakika sonra jeff de bize katılıyor.bir şey yemiyor o.tek büfede dürüm attım diyor. kimse yadırgamıyor.kimse. sonra sohbet muhabbet derken.ben ameliyat yorgunluğuyla eve gitme kararı alıyorum.kenan dogulu beni eve bırakacak.bob ve jeff ile vedalasıyoruz. "abi bundan sonra hep görüselim" sözleri veriyoruz birbirimize.
kenan'ın arabasında, powerturk acıp, eve geciyoruz.
eve gelip yatıyorum.
evimizin sabit geyiği benim rüyalarımdır.sabahları, "babağea ben rüyamda sapka yiyodum yaa" diye telaslı telaslı kahvaltı masasına oturup gördüğüm tüm sacmalıkları bir bir anlatırım.annem dinler, babam dalga gecer, ablam kahvaltı etmeye devam eder.ben de "hani bana hani bana" derim.
gece yine cok huzursuzdu.okuldaki partiye gitmemişim.sorun bir niye diye? evet sor!
-niye?
-bilmem.stumble yapıyordum iste...
aynı odayı paylastığım cinli, saat 23.00 dedin mi vuruyor kafayı.
diğeri de yattı 00.00 civarı
bir diğeri ise asagıda, partide.
dedim bu gece stumble'la gecmez.iyisi mi ben de yatayım,erken kalkar, yol alırım.yattım.
bizim odanın katı pakistanlı dolu.baharat kokulu kişiler.tradisyonelliklerinden ödün vermiyorlar.
uykumun hangi evresindeydim bilmiyorum.bir ses duyuyorum.koridorda cocuklar oyun oynuyorlar.neseli sesler geliyor kulagıma.odada yalnızmısım diye düsünüyorum.sonra pakistanlı cocuklardan biri "gidip ezgi'yi uyandıralım" diyor. nasıl korktuğumu anlatamam.cünkü beni uyandırıp bana zarar verecekler.cocuklar sessizce odama girme planı yapıyorlar.onları duymadığımı sanıyorlar ama ben herseyi net bir sekilde duyuyorum. odama girmemeleri icin /ki bu arada sunu söyleyeyim, gecenin ortasından cıkan cocuktan bir japon kadar korkarım/, ben de bir plan yapıyorum. planım su; icerde bir canavarın yasadıgına, ya da ezgi'nin canavarlastıgına onları inandırmalıyım.
cocuklar kapıyı zorlamaya baslıyorlar.
ben inlemeye baslıyorum. "roaaaar" diye bagırıyorum hantal, sisman, yaslı, devasa bir canavarmıscasına...cocuklar yılmadan kapıyı zorlamaya devam ediyorlar.bu sırada iyice gürlüyorum. ki bu son gürlemeyi rüyadan realiteye tasıdığıma süphe yok. oda arkadaslarım bana bakıyorlar, ezgi napıyorsun diye, uyanmıslar. iste tam bu sırada rüya ile gercek arasında sıkısıyorum. baktıgımda normal yatagımdayım,oda arkadaslarım uyuyor filan her gecenin aynısı yani.ama dısarda hala cocuklar var. ben hala kendimi cirkin ama iyi yürekli bir canavar gibi hissediyorum.bagırmaya devam ediyorum.cocuklar korkup kacıyorlar. rahatlayıp evimin mutfagında buluyorum kendimi. annem dolma yapmıs. biber dolması. biberini babamın tabagına koyup, icini yiyorum. annem bir tane daha koyuyor tabagıma."kabugu sert değil, ye vitamin vitamin" diye darlıyor. ona sinirlenip, dolmanın hepsini bir kere de agzıma atıp gidiyorum. biraz sonra, ağzımın sağ üst tarafında bir acı hissediyorum. biraz yokluyorum parmagımla. aynaya bakıyorum.disimin kovuğuna biber dolması sıkısmıs.ama bütün halinde.bildiğin bir dolma var disimde.babam beni apar topar hastaneye götürüyor.doktorlar panik halinde.beni sedyeye yatırıp ameliyathaneye alıyorlar. ameliyat esnasını narkozdan ötürü hatırlamıyorum. gözlerimi actıgımda hastanedeki odamdayım.basucumda dolma duruyor.babam, "bizi cok korkuttun" diyip kafamı oksuyor. bu sırada eski sevgilim beni ziyarete gelmis. "ezgi" diyor, "iyi misin?" iyiyim diyorum. "dolma cıktı, rahatladım" diyorum."gel" diyor, "seni görmek isteyen birileri daha var" !?
kalkıp kapının önüne cıkıyorum.aman da aman kimleri göreyim. bob dylan ve kenan dogulu.kalkıp kadıköye gidiyoruz. baho' da çay ve kürt böreği yiyoruz.bu sırada jeff buckley arayıp "baho nerdeydi ya" diye soruyor. kenan elimden telefonu alıp, "abi final dergisi dershanesinin karsısındayız yeaa" diyor. 4 dakika sonra jeff de bize katılıyor.bir şey yemiyor o.tek büfede dürüm attım diyor. kimse yadırgamıyor.kimse. sonra sohbet muhabbet derken.ben ameliyat yorgunluğuyla eve gitme kararı alıyorum.kenan dogulu beni eve bırakacak.bob ve jeff ile vedalasıyoruz. "abi bundan sonra hep görüselim" sözleri veriyoruz birbirimize.
kenan'ın arabasında, powerturk acıp, eve geciyoruz.
eve gelip yatıyorum.
23 Mart 2010 Salı
SOFİSTİKE GECELER
ezgi says:
"hayat çok garip" diye bitir mesajını bu da 3.
*
ezgi says:
bi siktiretsen her şey cok daha güzel olucak ama biliyorum diyemeyeceksin.
ama demen gerekiyor bazen mesela.
sürekli mutlu olamazsın.
olmamalısın da zaten.
bunları kendime söyleyemediğimi farketmek üzdü beni.gidip ağlayacağım hüngür sümük.şaka şaka.
"hayat çok garip" diye bitir mesajını bu da 3.
*
ezgi says:
bi siktiretsen her şey cok daha güzel olucak ama biliyorum diyemeyeceksin.
ama demen gerekiyor bazen mesela.
sürekli mutlu olamazsın.
olmamalısın da zaten.
bunları kendime söyleyemediğimi farketmek üzdü beni.gidip ağlayacağım hüngür sümük.şaka şaka.
22 Mart 2010 Pazartesi
son zamanlar yaptıklarıma "bak" ne olursun
21 Mart 2010 Pazar
bombosch
20 Mart 2010 Cumartesi
sen kalimu(?!) ben de kağit.yaz beni yarim yarim
yine dün gece diye başlıyorum.
evet.
dün gece cok allahsız basladı.cok allahsız bitti.cok güzeldi.allahı sevmediğimden değil,çok severim.(bunu yazdıktan sonra binlerce kez tövbe diyeceğimden eminsiniz değil mi dostlar?)
cok sahane kahvaltılar ediyorum günlerdir cebimden kuruş çıkmadan.zira çıkaracak kuruş kalmadı, o çok ayrı mesele.
simdi very happy friends olarak alkol almışız eve gidiyoruz, bostancı dolmuşlarına doğru.her önünden geçtiğimde beni gülümseten "DİLO TÜRKÜ BAR" dan su ses yükseliyor; sen kaliiimuu ben de kağiit yaz beni yariim yariim" dedim ne acayip kafalar yaşanıyordur içerde.neyse yürüyoruz.dolmuşlara geldik.biz 4 kişiyiz.ama dolmuşta 3 kişilik yer var.ben yine yarım insan sayıldım ve bindik.benim yanımda bi adam oturuyor.takım elbiseli.nası sıkıştırıyorum adamı belli değil,bildiğin iki büklüm oldu.dedim" kusura bakmayın yani sıkıştırdık ama keh keh", dedi "alışığım ben", dedim "sen bilirsin". işte tam bu sırada gözüme uzun saplı şemsiyesi ilişti. "vay şemsiye iyiymiş" dedim. "benim değil" dedi. "kimin?" dedim. "arkadaşın" dedi. "iyi arkadaşmış" dedim."öyledir" dedi.
bir kaç dakika sonra adamın gece yarısından sonra evine tek basına döndüğünü farkedip hüzünlendim.ben arkadaşlarımla geceye devam edecektim.gülmeceler,şakalar filan gırla gidecekti.ama O yalnızdı. çok üzüldüm. ve
aramızda şöyle bir dialog geçti;
-nerden geliyorsun böyle?
-tahmin edersin ki kadıköy'den
-evet tam tahmin ettiğim gibi.naptın peki?
-içtim
-nerde?
-deniz yıldızı'nda
-aa beşiktaş iskelesinin üstü di mi orası?
-evet
-yalnız mı içtin?
-evet
-neden?
-bilmem
-ben yalnız içmedim.bak şöyle kopile götürdük.
-senin adına sevindim.
-şemsiyen çok başarılı ya. benim de uzun saplı bir şemsiyem var.en yakın arkadaşımdır.
-benim değil bu şemsiye.ama şemsiye iyi arkadaş olabilir, bu konuda haklısın.
-haklıyım evet.ne içtin?
-bira
-aa biz de.
-güzel. nereye gidiyorsun?
-kıço'nun evine.sen?
-ben bostancı' da inip otostop çekicem.
-oha takım elbiseli adam otostop çekicek!
-ne var ki?
-bilmem.
-gelmek ister misin?
-nereye?
-otostop çekmeye.
-isterim.
ben arkadaşlarımı yarı yolda bırakıp otostop çekmeye gittim takım elbiseliyle.bi adam bizi aldı.siyah volvo. 15 dakika sonra dürttü beni.in geldik dedi.indim.
eve girdik. kapıyı bir kadın açtı.hoş bir kadındı.takım elbiseliyi öptü.benim de çantamı tuttu.ben ayakkabıları çıkarttım.terlik verdi.giydim. "tuvalet nerde ya?" dedim. koridorun sonunda soldaki ilk kapı dedi.
gördüğüm en şirin tuvalet olabilir.
çıktım tuvaletten.mutfağa su almaya gittim.davlumbazın üstündeki dolaptan bir bardak aldım ve mutfak balkonundaki pompalı damacanadan kendime su koydum.buzdolabını açtım, karnım acıkmıştı. milka çilekli çikolata gördüm.aldım, salona geçtim. takım elbiseli artık takım elbiseli değildi.kadın ilk gördüğümdeki gibiydi. "aç mısın?" dedi kadın. "açım ya" dedim. "en sevdiğin yemeği pişirdim, git bak, ocağın üstünde duruyor" dedi. fırlayıp mutfağa geri gittim. tencerede yeşil mercimek yemeği vardı.kudurdum. ocağın altındaki çekmeceden kaşık aldım ve tencereden yemeye başladım. bu sırada artık takım elbiseli olmayan adamla kadın yanıma geldiler. adam "keyfin nasıl ezgi?" dedi. dedim "iyi ya nolsun yuvarlanıyoruz işte". kadın, "seni iyi gördüm ama bize hiçbir şey anlatmıyorsun artık, seni merak ediyoruz muntazaman" dedi. dedim "ne anlatayım,sorun söyliyim yani." dedi,"neyse yarın konuşuruz, şimdi yat"
koridorun sonunda, tuvaletin karşısındaki üçgen odaya geçtim. hiç sevmediğim yatak örtüsünü kaldırdım.katladım.kenara koydum. yatağın yanındaki dolaptan pijamalarımı çıkardım, giydim. yatağa yattım.nasıl rahat. elimi yastığın altına soktum. eski bir dostu buldum."lades". lades benim çok eski dostumdur. 21 cm.lik bir tahta çıta.ciddiyim.
telefonum hala elimdeydi. alarmı kurdum.çaldığında uyanmayacağımı bile bile.
bu sırada yine susamıştım.
"BABAAAĞAAEEE SU GETİİİİİEEEER! "
diye bağırdım.babam, bir kaç dakika sonra, elinde su bardağıyla gelip,
"al manyak çocuk, al iç" dedi.
18 Mart 2010 Perşembe
17 Mart 2010 Çarşamba
itiraf.com
ben emre altuğ' a aşıktım. hayatımda aşık olduğum ilk insan o'ydu. aslında pek kücük sayılmayacağım bir yasa kadar da asık olmaya devam ettim.
annem gecen gün emre altuğ' a yazdığım ask mektuplarını ortaya cıkarıp beni utandırdı.
"ay dur dur bak bi de ne yazmışsın" diye de güldü üstüne bolca. biraz utandım. ama ne güzel aşıkmışım ya dedim.
günü bir gün cok az kalmıstı tanısmamıza, beni kolumdan birinin tutup kulise sürüklediğini hatırlıyorum. sanırım babamın daha önceden konuşup anlaştığı bir güvenlik görevlisiydi. konseri filan bitmis, ben de o gitmeden tanısıcam filan.öpücem.nası hayaller kuruyorum.kalbim cıkıcak yerinden.ama ilerleyemiyoruz. cok kalabalık. adam beni canta gibi kolunun altına aldı yaldır yaldır gittik. geldik kulise filan. dediler "emre bey gitti". adam beni bu sefer de kulisten otoparka sürükledi.kolum filan çıkıcak o derece yani şaka değil. benden cok inanmış. neyse biz tam gittik, bu (bu dediğim emre altuğ) arabasına bindi. Arkasından dur diye bağırıcam ama, ne diye bağıracağımı bilemedim. "Emre"?, "Emre Abi"?, "Emre Bey"?, "Emre Altuğ Efendi"? yok yani kitlendim. "ıııh aah gitmesin yaa" dedim yanımdaki adama. Bana "gül gibi cocugu kacırdın" der gibi baktı ve sigarasına devam etti. bu sırada yanımdan uzaklasıyordu.görevini tamamladığını hissetmis olmalı. Neyse, bunlar yasanırken tabi Emre Altuğ siyah cipiyle uzaklasıyordu. hatta bildiğin gitti. Ben cok agladım. Böyle arkasından bakıp ağlıyorum. Hayatımdaki ilk kalp sancımdır. Bak cok özel bir şey bu. Hayatımda ilk kez kalbim acımıştı.
Babam geldi yanıma.Nası buldu etti beni bilmiyorum. Baktı ağlıyorum, "manyak mısın kızım" dedi. manyak değildim baba, sadece çok aşıktım. Ağlamaya devam ettim. Bu arada Bostancı Gösteri Merkezi'ndeydik. Yani yan taraf LUNAPARK!
Babam elimden tuttu ve yürümeye basladık. bi yandan da hayallerimi yıkan ilk erkeğe sövüyordu. babamı da askımın savunucusu olarak görmek iyiydi.
neyse, yürüdük filan. lunaparka girdik. babam bilet aldı birsürü.
Önce ahtapota bindik. Ben hala ağlıyorum.
Sonra carpısan otolara gectik. ağlıyorum ama babam bi cocuğa kitlenmis, hep ona carpıyo gıcık gibi, arada bir ona gülüyorum.ama aglıyorum hala.
tırtıla bindik. tırtıl lunaparkın en az korkunçlu oyuncağıydı. "bu çok kolay hiç korkmuyorum, bok gibi bu tırtıl inelim" diye sızlanırken babam, "aaa yeter lan manyak cocuk" diye bağırdı bana. "sus bee sus nefret ediyorum.nası gitti adam sen beni hic anlamıyosun!" diye karsılık verdim...tırtılda kavga ediyorduk...
neyseki tırtıl bitti ve indik.
bu sırada ağlamaktan yorulmustum ve daha fazla ağlamak icin bir sebebim de yoktu zaten.yani belli bir yerden sonrası sımarıklığa girer ve ben tırtıldayken bu krediyi sonuna dek harcamıstım.
neyse iste, kalbim kırık, aşk acısı cekiyorum.terkedildim filan. arabaya gittik.
babam torpidodan emre altuğ kaseti cıkardı ve teybe taktı.
askın acısıyla yüzlesmeden ondan kurtulamayacağımı biliyordu. birlikte ibreti alem'i ve yani' yi 3 er kere dinledik. ben eve gidene kadar uyuyakaldım. eve geldik. dedim, "baba dişlerimi sen fırçalasana bugün, bunu kendim yapamayacak kadar mutsuzum" babam gitti, banyodan dis fırcasını getirdi.ben koltukta uzanmısım kanaldan kanala zaplıyorum.bu sırada da babam dişlerimi fırçalıyordu.
ask acısı, uykumun gelmesiyle azalıyordu. ve sonunda daha fazla direnemeyip küt diye uyuyakaldım.
sabah kalktığımda her sey normaldi. çünkü aşk acısının tüm çirkinliğini zaten önceki gece babama kusmuştum. ablama "ohooo biz dün babamla konsere gittik, ahtapota bindik,carpısan arabalarda en güzel biz carptık,sonra tırtıla bindik cok eğlenceliydi" diye anlattım ballandıra ballandıra.ablam biraz kıskandı. kalbim hala birazcık acıyordu ama iyiydim.
tüm bunların haricinde, kırık bir kalple de olsa, hala emre altuğ'a asıktım.
annem gecen gün emre altuğ' a yazdığım ask mektuplarını ortaya cıkarıp beni utandırdı.
"ay dur dur bak bi de ne yazmışsın" diye de güldü üstüne bolca. biraz utandım. ama ne güzel aşıkmışım ya dedim.
günü bir gün cok az kalmıstı tanısmamıza, beni kolumdan birinin tutup kulise sürüklediğini hatırlıyorum. sanırım babamın daha önceden konuşup anlaştığı bir güvenlik görevlisiydi. konseri filan bitmis, ben de o gitmeden tanısıcam filan.öpücem.nası hayaller kuruyorum.kalbim cıkıcak yerinden.ama ilerleyemiyoruz. cok kalabalık. adam beni canta gibi kolunun altına aldı yaldır yaldır gittik. geldik kulise filan. dediler "emre bey gitti". adam beni bu sefer de kulisten otoparka sürükledi.kolum filan çıkıcak o derece yani şaka değil. benden cok inanmış. neyse biz tam gittik, bu (bu dediğim emre altuğ) arabasına bindi. Arkasından dur diye bağırıcam ama, ne diye bağıracağımı bilemedim. "Emre"?, "Emre Abi"?, "Emre Bey"?, "Emre Altuğ Efendi"? yok yani kitlendim. "ıııh aah gitmesin yaa" dedim yanımdaki adama. Bana "gül gibi cocugu kacırdın" der gibi baktı ve sigarasına devam etti. bu sırada yanımdan uzaklasıyordu.görevini tamamladığını hissetmis olmalı. Neyse, bunlar yasanırken tabi Emre Altuğ siyah cipiyle uzaklasıyordu. hatta bildiğin gitti. Ben cok agladım. Böyle arkasından bakıp ağlıyorum. Hayatımdaki ilk kalp sancımdır. Bak cok özel bir şey bu. Hayatımda ilk kez kalbim acımıştı.
Babam geldi yanıma.Nası buldu etti beni bilmiyorum. Baktı ağlıyorum, "manyak mısın kızım" dedi. manyak değildim baba, sadece çok aşıktım. Ağlamaya devam ettim. Bu arada Bostancı Gösteri Merkezi'ndeydik. Yani yan taraf LUNAPARK!
Babam elimden tuttu ve yürümeye basladık. bi yandan da hayallerimi yıkan ilk erkeğe sövüyordu. babamı da askımın savunucusu olarak görmek iyiydi.
neyse, yürüdük filan. lunaparka girdik. babam bilet aldı birsürü.
Önce ahtapota bindik. Ben hala ağlıyorum.
Sonra carpısan otolara gectik. ağlıyorum ama babam bi cocuğa kitlenmis, hep ona carpıyo gıcık gibi, arada bir ona gülüyorum.ama aglıyorum hala.
tırtıla bindik. tırtıl lunaparkın en az korkunçlu oyuncağıydı. "bu çok kolay hiç korkmuyorum, bok gibi bu tırtıl inelim" diye sızlanırken babam, "aaa yeter lan manyak cocuk" diye bağırdı bana. "sus bee sus nefret ediyorum.nası gitti adam sen beni hic anlamıyosun!" diye karsılık verdim...tırtılda kavga ediyorduk...
neyseki tırtıl bitti ve indik.
bu sırada ağlamaktan yorulmustum ve daha fazla ağlamak icin bir sebebim de yoktu zaten.yani belli bir yerden sonrası sımarıklığa girer ve ben tırtıldayken bu krediyi sonuna dek harcamıstım.
neyse iste, kalbim kırık, aşk acısı cekiyorum.terkedildim filan. arabaya gittik.
babam torpidodan emre altuğ kaseti cıkardı ve teybe taktı.
askın acısıyla yüzlesmeden ondan kurtulamayacağımı biliyordu. birlikte ibreti alem'i ve yani' yi 3 er kere dinledik. ben eve gidene kadar uyuyakaldım. eve geldik. dedim, "baba dişlerimi sen fırçalasana bugün, bunu kendim yapamayacak kadar mutsuzum" babam gitti, banyodan dis fırcasını getirdi.ben koltukta uzanmısım kanaldan kanala zaplıyorum.bu sırada da babam dişlerimi fırçalıyordu.
ask acısı, uykumun gelmesiyle azalıyordu. ve sonunda daha fazla direnemeyip küt diye uyuyakaldım.
sabah kalktığımda her sey normaldi. çünkü aşk acısının tüm çirkinliğini zaten önceki gece babama kusmuştum. ablama "ohooo biz dün babamla konsere gittik, ahtapota bindik,carpısan arabalarda en güzel biz carptık,sonra tırtıla bindik cok eğlenceliydi" diye anlattım ballandıra ballandıra.ablam biraz kıskandı. kalbim hala birazcık acıyordu ama iyiydim.
tüm bunların haricinde, kırık bir kalple de olsa, hala emre altuğ'a asıktım.
gag
ben lady gaga'yı kaçırdım galiba ya.
o ününe ün katarken ben ne yapıyordum ki?
*
çayına bisküvi batıran insan, iyi bir insandır.içinde kötülük yoktur.bence.
*
günbegün artan, kulağımın kepçesinden taşan dedikodular.
*
yeni aldığım eyelinerımın günün sonunda beni panda yapması.
*
B3 günleri özleniyor.çok özleniyor.nazım'ın yeni odası sevilmiyor,canımıza can katmıyor.
*
salı, malamal bi'gün. sosyal yasantıma mütecavız ediliyor. (tll302 rocks kekeke)
*
carsamba, haftanın son günü.bence.
*
persembe, gecen persembe ve ondan önceki persembe de oldugu gibi.stabil.
*
klavyede "g" harfinin üstüne uykum damladı.
o ününe ün katarken ben ne yapıyordum ki?
*
çayına bisküvi batıran insan, iyi bir insandır.içinde kötülük yoktur.bence.
*
günbegün artan, kulağımın kepçesinden taşan dedikodular.
*
yeni aldığım eyelinerımın günün sonunda beni panda yapması.
*
B3 günleri özleniyor.çok özleniyor.nazım'ın yeni odası sevilmiyor,canımıza can katmıyor.
*
salı, malamal bi'gün. sosyal yasantıma mütecavız ediliyor. (tll302 rocks kekeke)
*
carsamba, haftanın son günü.bence.
*
persembe, gecen persembe ve ondan önceki persembe de oldugu gibi.stabil.
*
klavyede "g" harfinin üstüne uykum damladı.
16 Mart 2010 Salı
15 Mart 2010 Pazartesi
9 x 6' nın cevabını en az 5 saniye düşünürüm
su anda, odaya geldiğimden beri süper şeyler yaptığım için o kadar gurur duyuyorum ki kendimle, anlatmakla anlatılmaz.
ve;
2 ay öncesine kadar en yakın arkadasım olan adamdan su anda gercekten nefret ediyorum ya.böyle resmen tahammül edemiyorum.gitsin istiyorum benim bulunduğum yerden.
ve;
dün gece hayatımın en kötü uykusuna yatmış olabilirim. o iki büyük minderin arasından yere değen belim, yine o büyük minderle bir türlü buluşmayan kafam, bacağımı hiçbir yere yerleştirememem...yatağa geçmeyi akıl ettiğimde, uyanmam gereken saate 45 dakika kaldığını görmem çok can sıkıcıydı.çok.
saçlarımı kendi haline bıraktım, uzuyorlar.
ben hep Patricia' ya benzemek istedim. ama O, benim hiçbir zaman olamayacağım kadar naifti.hala da öyle.ve ben hala O' na benzemiyorum.
________________________
cevap 54
ve;
2 ay öncesine kadar en yakın arkadasım olan adamdan su anda gercekten nefret ediyorum ya.böyle resmen tahammül edemiyorum.gitsin istiyorum benim bulunduğum yerden.
ve;
dün gece hayatımın en kötü uykusuna yatmış olabilirim. o iki büyük minderin arasından yere değen belim, yine o büyük minderle bir türlü buluşmayan kafam, bacağımı hiçbir yere yerleştirememem...yatağa geçmeyi akıl ettiğimde, uyanmam gereken saate 45 dakika kaldığını görmem çok can sıkıcıydı.çok.
saçlarımı kendi haline bıraktım, uzuyorlar.
ben hep Patricia' ya benzemek istedim. ama O, benim hiçbir zaman olamayacağım kadar naifti.hala da öyle.ve ben hala O' na benzemiyorum.
________________________
cevap 54
when i think more than i want to think
keşke çok yakışıklı, süper eğlenceli, kolları kaslı, atik, çevik bir sevgilim olsaydı da yatak çarşaflarımı benim için değiştirip, çok afedersiniz, siktirolup gitseydi.
keşke su an yurtta olmak yerine evimde olsaydım da mantıklı bir şeyler yapma ihtimalim olsaydı.
keşke sürekli sigara içmek istemeseydim de daha sağlıklı olsaydım.
keşke şu an yaz olsaydı ve ben de lokalde, sitenin gençleriyle batak oynuyor olsaydım.
keşke şu an jeff buckley burda olsaydı ve bana lilac wine ı söyleseydi.
keşke su an yurtta olmak yerine evimde olsaydım da mantıklı bir şeyler yapma ihtimalim olsaydı.
keşke sürekli sigara içmek istemeseydim de daha sağlıklı olsaydım.
keşke şu an yaz olsaydı ve ben de lokalde, sitenin gençleriyle batak oynuyor olsaydım.
keşke şu an jeff buckley burda olsaydı ve bana lilac wine ı söyleseydi.
14 Mart 2010 Pazar
Kendimi Tanıştırayım
Ben senin kötü zamanınım.
Ben gözüne kaçan ama bir türlü çıkmayan kirpiğinim.
Aklında olan ama söyleyemediğin şeyim.
Soğuk havada ensene düşen tombul yağmur damlasıyım aynı zamanda.
Garip ses çıkartan bacakları kıllı bir böceğim.
Tuvalet kuyruğunda bitmeyen sırada seni zorlayan idrar kesenim.
Uykusuzluk çektiğin günlerde aklına giren uykusuzluk düşüncesiyim.
Herkesin senden daha iyi olduğu fikriyim.
Ortamlardaki gerginliğim.
Ben sürekli kazananım.
Benden korkarken yaşadığın korku duygusuyum, garip değil mi?
Beslediğin hayvanına çarpan arabanın şoförüyüm.
Ben senin kötü saç kesimin, seçemediğin giysin, istemediğin bir anda ortaya çıkan yırtık çorabınım.
Ben sigaranı yakamadığın çakmak, bulamadığın kibritlerinim.
Hiçbir zaman olamayacağın ‘iyi sen’im.
Zamanında yapılması gereken ama yapılmamış işinim.
Ağzına kaçan ufak sineğim.
Salatandaki kol kılıyım.
Kötü bir kokuyum, nereden geldiğim belli değil.
O içtiğin son yudum, çektiğin son fırtım.
Ödemeyediğin kredi kartı borcunda her ay artan faizinim.
Tuvalette elini attığın rulonun son turuyum.
Deliler gibi ağladığında kafanı koyduğun yünlü yastığım.
Evinin köşelerindeki rutubetim. Oradayım, seni görüyorum.
Ben gerçeğim, sen değilsin.
Ben karabiberliğin yerine geçmiş tuzluğum.
Ben seni hiçbir zaman güldürmeyenim.
Ben çok sevdiğin birisini kaybettiğin zaman yaşadığın derin üzüntünün içindeki yalnızlık korkusuyum.
Ben kaybolan eşyanım. Evde unuttuğun kapı anahtarını tutan anhtarlıktaki sevimli maskotum.
Ben otobanda gördüğün ezilmiş hayvanlarım.
Ben duruyorum, sen ise gidemiyorsun.
Ben yaşayamadığın mutlulukları sana hatırlatan mineralim.
Ben beklenmedik zamanda ortaya çıkanım, sen ise hep bekliyorsun.
Ben ‘Son bir isteğin var mı?’ sorusundaki vurguyum.
Ben insanların seni sevmemesi duygusuyum.
Ben senin yalnızlığınım ve hiçbir zaman yanında değilim.
Ben birbirini çok sevenleri ayıran inadım.
Hayatın boyunca senden kurtulmayan kötü alışkanlıklarınım.
Ben imrendiğin her şeyim.
Bana hiçbir zaman sahip olamayacaksın.
Yanlışlıkla attığın mesajım.
Ben sana yalan söyleyenim.
Ben senin bencil arkadaşlarınım. Ben senin kötü sevgilinim.
Ben gece geç saatlerde çalan telefonunun melodisiyim, ayrıca seni arayan ev sahibin de benim. Ben çok üşüdüğünde üzerini örtemeyen battaniyenin eksik kısmıyım.
Ben mutlulukların olmadığı yerdekiyim.
Ben senin kıskançlığınım.
Otobüste yanına oturan geyikçi adamım.
Ben kaybedemediğin kiloların, fast food yedikten sonra beliren pişmanlık hissinim.
Ben değerini bilmeyen kişilerin gördükleri kötü özelliklerinim.
Ben ağlayamadığın zaman boğazını düğümleyen hareketi yapan kas grubuyum.
Ben senin çirkinliğinim.
Kendinden utandığın anlarda seni terleten kalın giysinin sırtına batan etiketiyim.
Tanıdın mı beni?
Kaan Sezyum
daha fazlası için;
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=947581&Yazar=KAAN%20SEZYUM&Date=02.08.2009&CategoryID=41
Ben gözüne kaçan ama bir türlü çıkmayan kirpiğinim.
Aklında olan ama söyleyemediğin şeyim.
Soğuk havada ensene düşen tombul yağmur damlasıyım aynı zamanda.
Garip ses çıkartan bacakları kıllı bir böceğim.
Tuvalet kuyruğunda bitmeyen sırada seni zorlayan idrar kesenim.
Uykusuzluk çektiğin günlerde aklına giren uykusuzluk düşüncesiyim.
Herkesin senden daha iyi olduğu fikriyim.
Ortamlardaki gerginliğim.
Ben sürekli kazananım.
Benden korkarken yaşadığın korku duygusuyum, garip değil mi?
Beslediğin hayvanına çarpan arabanın şoförüyüm.
Ben senin kötü saç kesimin, seçemediğin giysin, istemediğin bir anda ortaya çıkan yırtık çorabınım.
Ben sigaranı yakamadığın çakmak, bulamadığın kibritlerinim.
Hiçbir zaman olamayacağın ‘iyi sen’im.
Zamanında yapılması gereken ama yapılmamış işinim.
Ağzına kaçan ufak sineğim.
Salatandaki kol kılıyım.
Kötü bir kokuyum, nereden geldiğim belli değil.
O içtiğin son yudum, çektiğin son fırtım.
Ödemeyediğin kredi kartı borcunda her ay artan faizinim.
Tuvalette elini attığın rulonun son turuyum.
Deliler gibi ağladığında kafanı koyduğun yünlü yastığım.
Evinin köşelerindeki rutubetim. Oradayım, seni görüyorum.
Ben gerçeğim, sen değilsin.
Ben karabiberliğin yerine geçmiş tuzluğum.
Ben seni hiçbir zaman güldürmeyenim.
Ben çok sevdiğin birisini kaybettiğin zaman yaşadığın derin üzüntünün içindeki yalnızlık korkusuyum.
Ben kaybolan eşyanım. Evde unuttuğun kapı anahtarını tutan anhtarlıktaki sevimli maskotum.
Ben otobanda gördüğün ezilmiş hayvanlarım.
Ben duruyorum, sen ise gidemiyorsun.
Ben yaşayamadığın mutlulukları sana hatırlatan mineralim.
Ben beklenmedik zamanda ortaya çıkanım, sen ise hep bekliyorsun.
Ben ‘Son bir isteğin var mı?’ sorusundaki vurguyum.
Ben insanların seni sevmemesi duygusuyum.
Ben senin yalnızlığınım ve hiçbir zaman yanında değilim.
Ben birbirini çok sevenleri ayıran inadım.
Hayatın boyunca senden kurtulmayan kötü alışkanlıklarınım.
Ben imrendiğin her şeyim.
Bana hiçbir zaman sahip olamayacaksın.
Yanlışlıkla attığın mesajım.
Ben sana yalan söyleyenim.
Ben senin bencil arkadaşlarınım. Ben senin kötü sevgilinim.
Ben gece geç saatlerde çalan telefonunun melodisiyim, ayrıca seni arayan ev sahibin de benim. Ben çok üşüdüğünde üzerini örtemeyen battaniyenin eksik kısmıyım.
Ben mutlulukların olmadığı yerdekiyim.
Ben senin kıskançlığınım.
Otobüste yanına oturan geyikçi adamım.
Ben kaybedemediğin kiloların, fast food yedikten sonra beliren pişmanlık hissinim.
Ben değerini bilmeyen kişilerin gördükleri kötü özelliklerinim.
Ben ağlayamadığın zaman boğazını düğümleyen hareketi yapan kas grubuyum.
Ben senin çirkinliğinim.
Kendinden utandığın anlarda seni terleten kalın giysinin sırtına batan etiketiyim.
Tanıdın mı beni?
Kaan Sezyum
daha fazlası için;
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=947581&Yazar=KAAN%20SEZYUM&Date=02.08.2009&CategoryID=41
13 Mart 2010 Cumartesi
i love dogs.i very love dogs.
gözlerimin içine bak ve beni sevdiğini söyle,
gecen gün kadıköyün tüm sokak köpeklerini kelle paçacının etrafına toplayıp hepsini sevdim,bağrıma bastım.normalde korkarım,yolumu değiştiririm.
koskoci, koyun gibi 3 köpeğe birden sarılırken ayıldım.
hayvanlarla ve objelerle ilişkim günden güne iyiye gidiyor.
(obje demişken, meşhur şemsiyemin temsili fotografını iliştiriyorum,)
can yoldaşım.
bu kaydı da yalnızca cok sıkıldığım için yazdım.her zamankinden cok daha anlamsız yani.
babam evden cıkarken bana bir not ve güzel miktarda para bırakmıs.
notta; "kadıköye gel,eşli batak." yazıyor.
gecen gün kadıköyün tüm sokak köpeklerini kelle paçacının etrafına toplayıp hepsini sevdim,bağrıma bastım.normalde korkarım,yolumu değiştiririm.
koskoci, koyun gibi 3 köpeğe birden sarılırken ayıldım.
hayvanlarla ve objelerle ilişkim günden güne iyiye gidiyor.
(obje demişken, meşhur şemsiyemin temsili fotografını iliştiriyorum,)
can yoldaşım.
bu kaydı da yalnızca cok sıkıldığım için yazdım.her zamankinden cok daha anlamsız yani.
babam evden cıkarken bana bir not ve güzel miktarda para bırakmıs.
notta; "kadıköye gel,eşli batak." yazıyor.
12 Mart 2010 Cuma
hakikaten de kendimi durduracak değilim.
bu hafta fırat budacı'nın yazısının bi'yerinde söyle bi'şey vardı;
"kredi kartı borcunu yine karttan nakit avans cekerek ödemek"
bu olayı hem yalnızca olduğu gibi okuyun, hem de metafora boğun .metaforu siz yaratın.
seksi fotografları için tıklayın.
-düzeltme için tesekkürler
-hala düzelmemiş.ay napiyim canım,kalsın böyle.ukala.
"kredi kartı borcunu yine karttan nakit avans cekerek ödemek"
bu olayı hem yalnızca olduğu gibi okuyun, hem de metafora boğun .metaforu siz yaratın.
seksi fotografları için tıklayın.
-düzeltme için tesekkürler
-hala düzelmemiş.ay napiyim canım,kalsın böyle.ukala.
11 Mart 2010 Perşembe
Nothing is original. Steal from anywhere that resonates with inspiration or fuels your imagination. Devour old films, new films, music, books, paintings, photographs, poems, dreams, random conversations, architecture, bridges, street signs, trees, clouds, bodies of water, light and shadows, also Digg submissions. Select only things to steal from that speak directly to your soul, or that will make Digg front page. If you do this, your work (and theft) will be authentic and earn you many Diggs. Authenticity is invaluable; originality is nonexistent. And don’t bother concealing your thievery, because we can track it anyhow—celebrate it if you feel like it. In any case, always remember what Jean-Luc Godard said: “It’s not where you take things from—it’s where you take them to.
Jim Jarmusch
dinle-uyu
ben bugün hep feeling good dinledim.
michael buble söylüyor.
muse den 500 kere daha iyi.
500 milyon kere daha iyi hatta.
michael buble söylüyor.
muse den 500 kere daha iyi.
500 milyon kere daha iyi hatta.
en gizel bizimkiydi yeaa,
yarın liseden arkadaşlarımla bulusucam. aralarından 3-4 tanesini -ki aşırı severdim/hala da severim- okul bittiğinden beri görmüyordum.şöyle diyim, beni en son gördüklerinde saçlarım kırmızıydı.
(benim okulum bir kere çok tırt bir anadolu lisesiydi, kabul. okulumu söylediğimde, "o ne yeaa" diyen çok olurdu, hala da oluyor. puanım çok daha iyilerine layıkken amcamın presiyle bu okula kaydımı yaptırmıştık. "sen zaten daha yüksek puan almışssın,yardırırsın öss de çok yüksek puan gelir" kafasıyla beni yazdırdıkları okuldan, üçüncü olarak mezun oldum.SONDAN ÜÇÜNCÜ.)
biliyorum, herkese göre herkesin sınıfı "en yaramaz en haylaz ama en zeki ve en süper geyikli eğlenceli muhteşem insanların" sınıfıydı. ben o kafalara girmeyeceğim.ama şunu tereddütsüz iddia ederim, en varoş bizdik:) ben tek bir taksiye, öne 3, arkaya 5,5 kişi (birisi belinden itibaren camdan sarkıyordu) bindiğimizi biliyorum.neden? bilmem...6 kişi toplanıp 1 sigara parası çıkaramadığımızı biliyorum.ha çıkardık.sahte samsun 216 almıştık:( pera palas' ta ahey ahey tey tey diye dansettiğimiz mezuniyet gecesi. peki pera palas' tan sonra nereye gidildi dersiniz? caddebostan sahilde, kırmızı tuborg içmeye elbette. peki bir dersin iptal olduğunu duyduğumuzda ne yapardık? 41 kişi halay çekerdik.EVET, HALAY! bizim sınıf anadolu kokardı, tezek kokardı, saman kokardı.ter kokardı. koyun kokardık biz hepimiz. en sevdiğimiz şarkı "bu nasıl maraş" ve "boyalı direk" idi.tek aktivitemiz kadıköye ya da modaya gidip içmekti.son derece yüksek sesli yürürdük.en sevdiğimiz yiyecek patsostu. çok kişisel olacak ama, benim de en sevdiğim şey kantinden hamburger ve gofret çalmaktı.son derece mutlu olurdum.
...
ve şu an yazmak istediğim milyonlarca lise anısını yazamayacak kadar meşgul olduğum için mutsuzum. bunu da neden yazdım bilmiyorum.yayınlamama hakkına sahibim.sadece hislendim.backspace e gitmiyor elim.oha duramıyorum su an bildiğin akıyor.şiir gibi yazıyorum ya resmen.hatta yayınlayacağım bunu net.aman tanrım uyku bastırdı.nazım dayı oluyo bi de. BANA NE İÇİRDİNİZ!
öptüm bye.
10 Mart 2010 Çarşamba
allah iyiliğini vermesin PELİN
bunu yazmassam ölürüm,
babama 50 kontör yollar mısın dedim.-ki uzun zamandır hiç kontörümün bittiği olmamıştı,neyse- tarif ettim bak şöyle yapıcan, böyle yapıcan diye.tamam dedi.kapattı.
20 saniye sonra babamdan gelen mesaj;
50
teşekkür ederim babacığım:)
babama 50 kontör yollar mısın dedim.-ki uzun zamandır hiç kontörümün bittiği olmamıştı,neyse- tarif ettim bak şöyle yapıcan, böyle yapıcan diye.tamam dedi.kapattı.
20 saniye sonra babamdan gelen mesaj;
50
teşekkür ederim babacığım:)
ayarsız
bugün arkadaşla konuşuyoduk.
mesela ben toplu taşıma araçlarını kullanan birisiyim.özellikle otobüs olsun minibüs olsun dolmuş olsun.severek binerim yani.
otobüs üzerinden gidelim şimdi. bak, hani otobüste 2-2 karşılıklı oturduğun 4lü localar var mesela. 129tye binmişim taksime gidiyorum diyelim.saat de 18.00 filan olsun yani trafiğin en seks hali. kafadan 2 saat yolda,otobüste geçecek. acelem yoksa trafik beni üzmüyor nedense.insanları inceliyorum filan vakit geçiyor.
şimdi kafama çok fazla takılan hatta beni epey üzen şey şu, ben o otobüste yanımdaki tek ve karşımdaki iki kişiyle gerçekten uzun bir zaman geçiriyorum. yanımdaki adama/kadına/çocuğa bacağım,saçım kolum falan bir şeyim illa ki değiyor.karşımdaki insanlarla da illa ki bakışıyorum çokça kez. 21 senedir yaşıyorum.daha da ne kadar yaşayacağım konusunda bir fikrim yok. bu sebeple yaşamımın çok fazla değerli olduğunu düşünen birisiyim normal olarak.şimdi böyle bir durumda, ben çok değerli vaktimin, bence çok büyük bir kısmını hiç tanımadığım insanlarla yalnızca oturarak, hiç konuşmadan, sadece arada bir bakışarak geçiriyorum. tüm bunlara rağmen bu süre zarfında gerçekten çok fazla şey paylaştığımızı düşünüyorum.mesela kadın parfüm sıkmış.iki saat onu soluyorum.adam omzuma düşüp uyuyor nefesini hissediyorum, karşımdaki çocuk ayağını sallarken dizime değiyor.diğerinin çantası düşüyor,eğilip alıyorum...
sonra onlar ne yapıyor?
inecekleri durağa geldiklerinde, onca paylaştığımız şeyi hiçe sayarak düğmeye basıyorlar. zerre umrunda değil az önce uyuduğu omuz...
ben bekliyorum ki bir selam versin,bi'şey desin. gülümsesin. iyi günler dilesin.
dilemiyor. basıp gidiyor.
bu beni çok üzüyor.
mesela ben toplu taşıma araçlarını kullanan birisiyim.özellikle otobüs olsun minibüs olsun dolmuş olsun.severek binerim yani.
otobüs üzerinden gidelim şimdi. bak, hani otobüste 2-2 karşılıklı oturduğun 4lü localar var mesela. 129tye binmişim taksime gidiyorum diyelim.saat de 18.00 filan olsun yani trafiğin en seks hali. kafadan 2 saat yolda,otobüste geçecek. acelem yoksa trafik beni üzmüyor nedense.insanları inceliyorum filan vakit geçiyor.
şimdi kafama çok fazla takılan hatta beni epey üzen şey şu, ben o otobüste yanımdaki tek ve karşımdaki iki kişiyle gerçekten uzun bir zaman geçiriyorum. yanımdaki adama/kadına/çocuğa bacağım,saçım kolum falan bir şeyim illa ki değiyor.karşımdaki insanlarla da illa ki bakışıyorum çokça kez. 21 senedir yaşıyorum.daha da ne kadar yaşayacağım konusunda bir fikrim yok. bu sebeple yaşamımın çok fazla değerli olduğunu düşünen birisiyim normal olarak.şimdi böyle bir durumda, ben çok değerli vaktimin, bence çok büyük bir kısmını hiç tanımadığım insanlarla yalnızca oturarak, hiç konuşmadan, sadece arada bir bakışarak geçiriyorum. tüm bunlara rağmen bu süre zarfında gerçekten çok fazla şey paylaştığımızı düşünüyorum.mesela kadın parfüm sıkmış.iki saat onu soluyorum.adam omzuma düşüp uyuyor nefesini hissediyorum, karşımdaki çocuk ayağını sallarken dizime değiyor.diğerinin çantası düşüyor,eğilip alıyorum...
sonra onlar ne yapıyor?
inecekleri durağa geldiklerinde, onca paylaştığımız şeyi hiçe sayarak düğmeye basıyorlar. zerre umrunda değil az önce uyuduğu omuz...
ben bekliyorum ki bir selam versin,bi'şey desin. gülümsesin. iyi günler dilesin.
dilemiyor. basıp gidiyor.
bu beni çok üzüyor.
-
işte çıktık filan dışarı, normal fasshane kafası yaşanıyor. plastikten çay içiyorum,standart. sigaraydı, sohbetti muhabbeti derken acayip bi'şey oluyor.
2 aydır bakmadığım bi'şeyi aşağı yukarı 3 metre ileride, kapıya dayanmış, sigara içerken görüyorum.
montunun cebinden, sigara paketinin ucu gözüküyor. gri. benim sigaram. onun sigarası yani. onun pakedi. benim pakedim. eski bir alışkanlık.
aynı sigarayı içiyoruz.
söndürdüm benimkini, içeri giriyorum filan. kapıda hala. normal geçtim. gittim, oturdum.
ekstra bir şey yaşanmadı.
2 aydır bakmadığım bi'şeyi aşağı yukarı 3 metre ileride, kapıya dayanmış, sigara içerken görüyorum.
montunun cebinden, sigara paketinin ucu gözüküyor. gri. benim sigaram. onun sigarası yani. onun pakedi. benim pakedim. eski bir alışkanlık.
aynı sigarayı içiyoruz.
söndürdüm benimkini, içeri giriyorum filan. kapıda hala. normal geçtim. gittim, oturdum.
ekstra bir şey yaşanmadı.
9 Mart 2010 Salı
rescheduled
gece uykusunu 5 saate indirdim.
şu an çok zorlanmaktayım ama günü bir gün alışacağım şüphesiz ki.
gün içinde en verimsiz olduğuma inandığım -akşam yemeğinden 1 saat sonrası- benim için ölü saattir. ve bu saatte de 2 saatlik uyku uyumaya karar verdim.nasıl olsa bir b.ka yaradığım yok.
.
şu an çok zorlanmaktayım ama günü bir gün alışacağım şüphesiz ki.
gün içinde en verimsiz olduğuma inandığım -akşam yemeğinden 1 saat sonrası- benim için ölü saattir. ve bu saatte de 2 saatlik uyku uyumaya karar verdim.nasıl olsa bir b.ka yaradığım yok.
.
bazen çok romantiğim,
“I love that you get cold when it's seventy degrees out. I love that it takes you an hour and a half to order a sandwich. I love that you get a little crinkle above your nose when you're looking at me like I'm nuts. I love that after I spend a day with you I can still smell your perfume on my clothes, and I love that you are the last person I want to talk to before I go to sleep at night.”
semsiye
ilkokulda bir arkadaşım vardı isim vermiyeyim adı atilla, hep suluğuyla gezerdi.ilkokul bitti, ortasondayız mesela hala atilla' nın elinde matarası. dalga geçerdik epey. en yakın arkadaşının "O" olduğunu iddia ederdi.matarasının o an ne olmasını istiyorsa o olduğunu söylerdi.ve atilla uyuşturucu kullanmazdı.
o zamanlar atilla'yı yadırgadığım ve bir objeye bu kadar fazla anlam yüklemesini "salakça" bulduğum için kendime kızıyorum.
çünkü;
beni az çok tanıyan bilir.benim bir şemsiyem var.uzun saplı.çok sevdiğim.neden çok sevdiğimi açıklayayım;
yokuş yukarı çıkarken bana güç verir, sarhoşken destek olur, tenhada yürürken çok tehlikeli bir silaha dönüşüp beni karanlığın lanetinden korur, sadıktır, bıraktığım yerde bulurum ya da bir şekilde bana ulaşır, güven verir, açıldığında kocaman olur, altına birden fazla insan alıp kah dostuk pekiştirir, kah romantik dakikalar için sizi dış etkenlerden korur. ha evet bir de yağmurdan koruyor işte.
cumartesi gecesi, istiklal caddesinde gece yarısı bakkal arıyordum. nedeni baya detay ama bildiğin bakkal bakkal diye yanıyorum.büfe filan kesmiyor yani.o saatte açık bakkal bulmak zordu.neyse ara bir sokağa daldım kestanecinin tarifi üzerine. hafif tenha idi. bu tür durumlarda şemsiyemi belinden kavrarım, güç transferi meseleleri anladın? neyse işte ilerliyorum. pardon ilerliyoruz.şemsiyem ve ben...çok tırt bir nargile cafe/bar kısacası ara bir mekanın önünde duran çocuk bana; "arkadaşLAR sizi şöyle alayım" dedi.arkama baktım.benden başka kimse yok. yani adam direkt bana sesleniyor...
"ARKADAŞ "LAR" MI?"
oha dedim ya hakikaten oha. şemsiyeme daha sıkı sarıldım. "sen ve ben" dedim. evet o ve ben. artık "BİZ" dik...biz olmuştuk. iki iyi arkadaş...ve işin ilginci bu dışardan da böyleydi. Bizi hiç tanıyaman birisi aramızdaki elektriği almış ve bizim bir çift olduğumuzu farketmişti.
...
bakkal işimi hallettikten sonra, peyoteye gittim. o gece arkadaşlarım çalıyodu. konserin olduğu yere girebilmem için benden 12 tl isteyen bir adam vardı kapıda. ben vermemekte ısrarcıydım. zira nakitim de yoktu. birkaç telefon görüşmesi yapıp olayı tatlıya bağlayacaktım (yani para vermeyecektim) ki erkekler tuvaletinde tanıdık bir yüz gördüm.şemsiyemin ucunu kıçına dokundurup bana bakmasını sağladım. beni içeri sokmayı başardığı için dönüş yolunda şemsiyemi kullanma hakkını ona vereceğimden haberi yoktu henüz.
...
alkolün su gibi aktığı, gençlerin, eğlencenin dozunu kaçırdığı gecelerden birisiydi. (please call anti klişe timi) aşağıda ter koklamaktan harap ve bitap düşmüş bir şekilde terasa çıktım, bir de sigara içecektim. yukarda arkadaşlarım da vardı hem. ben yanlarına çıktım, onlar "dans edelim yeaa" diyip aşağıya indiler. boş bir masada oturup sigara içiyordum. tam yine "çok yalnızım" tribine girecekken karşımdaki sandalyeye özenle koyulmuş şemsiyem gözüme çarptı. gülümsedim. beni yine gafil avlamış, duygularımı paylaşmak için konumlanabileceği en güzel yere kurulmuştu.bi sigara yak dedim. yok dedi kullanmıyorum.ya yak ya nolcak dedim.yok abi bana dokunuyo dedi.yahu al şunu diye...of tamam devam ediyorum...
artık gitme vakti gelmişti. şemsiyemi alıp aşağıya indim. şöyle bir 6-7 kişi tek bir insanın evine doğru yürüyorduk. güruhtan biri "ezgi yine evladıyla gelmiş" dedi. başkası da dahil olup; "üşenmiyor musun ya bunu heryere taşımaya ben olsam kesin kaybederdim" dedi. bir başka şuursuz da "oo ezgi manita yapmışsın" dedi. canım sıkılmıştı. anlaşılan ortada bir ilişki olduğu herkesçe kabul edilmiş bir realiteydi ancak boyutları konusunda fikir yürütemiyorlardı. bir insan şemsiyesine laf atıldığı için alınır mı ya? ben alındım. "sen onlara bakma" dedim içimden. elini tutuyordum.(sapını)
yokuş aşağı inerken, alkolün de etkisiyle herkes sendeliyor, kimisi düşüp kalkıyordu. benim böyle sorunlarım yoktu...semsiyem vardı. onlar yalnızdı. biz, "biz"dik.
eve girdik. ilk ben girdim ve girdiğim gibi en rahat bulduğum kanepeye boylu boyunca uzanıp, o kanepedeki tek gecelik egemenliğimi ilan ettim. küçük bedenimle en büyük kanepeye kurulmuş olmam tepki topladı ve beni açılır kapanır tekli koltuğa kışkışladırlar. koltuğu açtım, tam boyuma göreydi. yattım.
şemsiyemi koltuğa dayamıştım. içimden "ne geceydi ama!" diye geçirdim. uykuya dalmadan, şemsiyeme doğru eğildim ve kulağına şunu fısıldadım; "ya ben çok yalnızım galiba aq şemsiyeyle konuşuyorum resmen."
ertesi sabah yağmurluydu. şemsiyem vardı. ve ben yine yalnızdım.
8 Mart 2010 Pazartesi
7 Mart 2010 Pazar
6 Mart 2010 Cumartesi
4 Mart 2010 Perşembe
3 Mart 2010 Çarşamba
war years
1 Mart 2010 Pazartesi
nostalya3
Bu Uğur. Daha 2 gün önce birlikte sarhoş olduk. ama hergün görüştüğümüz/görüşebildiğimiz günleri özledim.
2.5 sene öncesi.
Fotografta Karga' dayız.
Önümüzde büyük metalci birası ve kağıt-kalem var. benim değil, uğurun.
2 gün önce yine Karga' daydık.
Yine büyük metalci birası içti uğur.
Ve Uğur yine bana birşeyler çizdi.
nostalya2
yönüm arkam sağım solum
uzun zamandır hediye paketi yapmıyorum. " özel günlerde(?)" hediye almayan bir insanım.doğum günü olsun,aşk günü olsun, yılbaşı olsun... yok.almam.
bugün, geçen sene yatıya gitmek için her gece içinden geçtiğim yurdu, artık kendi odama giderken "sıcak" diye tercih ettiğimi farkettim. hiç de üzülmedim.
şu yön duygusu bende gercekten hiç gelişemedi.hiç ama.geçen gün kadıköyden evimi tarif edemedim arabada.
bununla alakalı olarak da, ben a2de kalıyorum.nazım kardeşimin odası b7de.havalar da malum soğuk.geceleri ekstra soğuk.bu yüzden yurtların içinden b7y kolayca gidiş yolu yarattım kendime. fakat a2 ve b7 yurtlarının arasında kalan a5 yurdunun koridorunun sonundaki ayırıma geldiğimde hala durup "nerden gitçektim lan" diye düşünüyorum ve bu sorunu şu şekilde çözüyorum, "gitmek istediğim yönün tersine gitmeliyim." çünkü "herhalde burdan, buraya giriyim iyisi mi" dediğim her taraf yanlıştı.bir kere mi tutmaz be!
"sağa dön" , "sola bak" gibi komutlar aldığımda ise kalem tutuyormuş gibi yapıp sağ tarafımın neresi olduğundan emin olmassam olmuyor arkedeş.nasıl heyecan basıyor sağım ya da solumla ilgili birşey yapmam gerektiğinde belli değil.
bildiğin gerzekmişim ben bu arada.
bugün, geçen sene yatıya gitmek için her gece içinden geçtiğim yurdu, artık kendi odama giderken "sıcak" diye tercih ettiğimi farkettim. hiç de üzülmedim.
şu yön duygusu bende gercekten hiç gelişemedi.hiç ama.geçen gün kadıköyden evimi tarif edemedim arabada.
bununla alakalı olarak da, ben a2de kalıyorum.nazım kardeşimin odası b7de.havalar da malum soğuk.geceleri ekstra soğuk.bu yüzden yurtların içinden b7y kolayca gidiş yolu yarattım kendime. fakat a2 ve b7 yurtlarının arasında kalan a5 yurdunun koridorunun sonundaki ayırıma geldiğimde hala durup "nerden gitçektim lan" diye düşünüyorum ve bu sorunu şu şekilde çözüyorum, "gitmek istediğim yönün tersine gitmeliyim." çünkü "herhalde burdan, buraya giriyim iyisi mi" dediğim her taraf yanlıştı.bir kere mi tutmaz be!
"sağa dön" , "sola bak" gibi komutlar aldığımda ise kalem tutuyormuş gibi yapıp sağ tarafımın neresi olduğundan emin olmassam olmuyor arkedeş.nasıl heyecan basıyor sağım ya da solumla ilgili birşey yapmam gerektiğinde belli değil.
bildiğin gerzekmişim ben bu arada.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)