24 Ocak 2013 Perşembe

.


15 Ocak 2013 Salı

ben çok bencil biriyim.

4 Ocak 2013 Cuma

Terliksiz Bir Gün

arkadaşımın ananesi ölmüştü. onlar katolikti. arkadaşım gelirken siyah giyinmemi söylemişti. giyindim. evlerine doğru yola çıktım.

kapı aralandığı gibi yüzüme ağlaş sesleri, hüzün ve tavuklu pilav kokusu çarpmıştı. neyse ki ben de siyahtım. ayakkaplarımı çıkarana kadar gerçekten kara bir bulut gibiydim, matem evinin bir parçası olabilirdim. evet olabilirdim. olamadım.... olduramadık....

Neden?

...

çoraplarım sanki gökkuşağından kopup ayaklarıma dolanmıştı, sanki güneşten aldığı enerjiyle parlıyordu. belki biraz da peri tozu serpilmişti üstüne. hayatta daha parlak renkli başka bir çorap daha olmadığına eminim. meleklerin ayaklarından çalınmış gibilerdi. sarısı taksi sarısından daha sarı, kırmızısı şehitlerimizin kanıyla boyanan mareşal gazi türk bayrağı kırmızısından daha kırmızı, yeşili kaktüs yeşilinden daha yeşil, moru elizabeth taylor morundan daha mordu.

canım arkadaşım ayaklarıma bakınca yaşlı gözlerle güldü. acı acı güldü. ezgi bi siktirgit dedi ve çalan telefona bakmaya gitti. ama şirin siktirgit dedi yani. şakasına. gerçek siktirgit değil. galiba :/

...

ben evin kızı olduğumu düşündüğüm için arkadaşımın annesi nazan teyzeme tavuklu pilavları dağıtırken yardımcı olmam gerektiğini biliyordum ve evin içinde mutsuz insanlara sürekli "pilav yediniz mi? size ulaştı mı pilav, ayran mı kola mı?" diye sorarak, geziniyordum. salonda attığım her tur, bir siyahlının tebessümü demekti. ayaklarımı gören herkes mutlu oluyordu.

...

nazan teyzem bana o gün terlik giydirmedi.





1 Ocak 2013 Salı

sülükler, peygamberler ve ben

benim annemle babam ben kendimi bilmeye başladım beri çalışıyolardı. önce ablama babannem bakıyodu. çünkü o sıra anneannem hastaydı. sonra babaannem hastalandı. bu sefer anneannem ablamla bana bakmaya başladı. sonra hem anneannem hem de babaannem hastalandı, boku yedik.

artık bize bir bakıcı gerekiyordu....

anneannemin mahallesinde zeliha teyze vardı. sabahları babamlar işe giderken bizi onlara bırakıyodu. akşam da gelip alıyodu. bazen de zeliha teyze bize geliyodu. ve zeliha teyze yalnız değildi.... barbaros vardı. zelihanın oğlu barbaros...

içinde barbar kelimesi geçtiği için mi bilmem, hala bu isimden hoşlanmıyorum.

...

ben küçükken allah için çok tatlı bir çocuktum. üstelik çok da usluydum. kafamı masanın köşesine vurup ağlamazdım. hatta babam parmağımı arabanın kapısına sıkıştırdığında bile ağlamamıştım. morarınca ağlamıştım.

neyse, zeliha teyze bize nasıl bakıyodu hiç hatırlamıyorum. ben çok küçüktüm. zaten altında rahatlıkla kakamı bırakabileceğim bir hazne olan, eski tip bir bebek masasında oturuyodum sürekli. zeliha teyze çişimi kakamı kontrol etmek zorunda kalmamak için beni oraya oturtuyodu. televizyonun karşısında hem yiyip hem sıçıyordum gün boyu.

peki ablam napıyordu? ablam napsın. sürekli barbaros abiden dayak yiyodu. ama ablamı dövmeyi bıraktığı aralar gelip beni öpüyodu çocuk. yani barbaros beni seviyodu, ablamı dövüyodu. bense barbaros kaka mı çiçek mi bir türlü karar veremiyordum.

neyse ki günlerden bir gün babam, barbarosu ablamı döverken görünce bizi zelihanın elinden aldı. bi daha o kadının evine gitmedik ve lanet olası barbarosu görmedik

ablam bu sırada anaokulu yaşına gelmişti. onu okula yazdırdılar. o kurtuldu...

bana da yeni bir bakıcı bulmak zorunda kaldılar.

yine anneannemin mahallesindeki döndü teyzeye gittim bu sefer. döndü teyze sağırdı. yani çok az duyuyordu. ama çok tatlı bir insandı. AMA SAĞIRDI. ve ben de çocuktum. beni hiç yalnız bırakmıyordu ağlarım ederim filan diye ama sağırdı abi. sağır bakıcı mı olur. neden olmaz bilmiyorum ama onunla da olduramadık işte. döndüyü de saldık. döndü teyzemin de bir eteği var hala aklımda gri böyle aşırı çirkindi. ama tatlı biriydi ya. hep iyi hatırlıyorum onu.

...

döndü teyze de yalan olunca bu sefer perihan teyze bana bakmak için gönüllü oldu. perihan teyzenin benim hayatımda çok önemli bir yeri var.

o çok özel biri. çünkü hayatta ilk kafa karışıklığını bana o yaşattı. korkularımla yüzleşmeyi ilk onun evinde öğrendim.

...

perihan teyzem takdir edersiniz ki şişmandı. kocaman damarlı bacakları vardı ve saçları kınalıydı. kına kokusundan ilk onun evinde tiksindim. kına iğrenç kokuyodu. ben çizgi film izlerken o, grili beyazlı ve beline kadar uzanan saçlarına kına yakardı. bugs bunny izlerken buram buram kına soluduğunuzu bir düşünebilir misiniz bir kaç saniye? çok kötü di mi.

perihan teyzem günün belli saatlerinde beni divandan indirip kendi otururdu. o dombili ve damarlı bacaklarının üzerine, boka benzeyen kocaman sülükleri koyar, gezdirirdi. ben hayatımda ilk defa böyle bir şey gördüğüm için korkamamıştım bile. "perihan teyze bacağında 4 tane bok var, neden bacağında boklar var" diye sormuştum. o da;  "gel dokan, sülük bu kız, gel dokan, doktor gibi hayvan bu kız, sülük bu dokan" diye işaret parmağımı çekerek sülüklere dokunmam için beni ölümüne darlamıştı. parmağımın ucuyla sülüklerden birine dokunup çığlık çığlığa evin içinde koşmaya başlamıştım. allahım hayatımda daha iğrenç bir his hatırlamıyorum. eminönündeki sülüklerin gerçekten 4 katı büyüklüğünde kalın boklar gibiydiler. ben çığlık atarak evin içinde panik haline koşmaya başlayınca perihan teyzem heyecanlanıp sülüklerden birini bacağından düşürdü... o ev artık bana haramdı. diğer üçünü su dolu kavanoza geri koyup kalktı. divanın altına baktı. sülük oradaydı. bense en uzak divanın üstünde hala çığlık atıyordum. 4. sülüğü de kavanoza koyup içeri gitti. biraz sakinleşmiştim...

...

benim sevgili anneannem alzaymır olmadan evvel dini bütün imanı bütün, kısaca aşırı dindar bir kadındı. zaten daha sonra beni kuran kursuna da yollayacaktı. her neyse. bana daha o yaşlarda allah kitap peygamber öğretmeye başlamıştı bile. ben bu kavramlardan haberdardım. evet allahımız, peygamberimiz var tabii, muhammed kendisi, evet, islam bizim dinimizdir evet. kuranımız var. üç kere öpüp başımıza koyuyoruz. her şey orda yazıyor, evet... bunları filan aşırı iyi biliyodum.

...

perihan teyzem sülükleri bırakmaya gittiğinde, salondaki o kocaman tabloyu gördüm. bir adam vardı. hatta salonun bi duvarı komple o tabloydu. çok büyüktü. perihan teyzeme bu kim diye sordum. peygamberimiz o dedi. vay be dedim. demek buymuş bizimki... hey gidi. ben senin evlatlığının adını biliyorum; ZEYD! diye içimden geçirmiştim. akşam eve gitmek ve anneanneme peygamberi gördüğümü anlatmak için çıldırıyordum...

sülük, peygamber filan derken ben uyuyakalmışım divanda. babam gelmiş almış beni eve götürmüş filan bi gözümü açtım ki evdeyiz. hemen kalkıp anneannemin yanına gittim ve perihan teyzemin evinde peygamberi gördüğümü söyledim. anneannem şaşırdı. nasıl gördün dedi. baya gördüm peygamber perihan teyzemlerde dedim. ağzıma vurdu. "tevbe de" dedi. "tövbe" dedim. ya anane peygamberimiz yok mu kurandaki. işte onun resmi perihan teyzemlerin evinde dedim. ananem ayıktı. değil o öyle bizim peygamberimiz değil dedi sinirlenerek. öyle dedim. değil dedi. kafam çok karışmıştı. o gece bir sürü kabus görmüştüm. kocaman boklar tarafından boğuluyordum. üstelik bu peygamberin emriydi. sülükler benim kabusum olmuştu. aşırı korkuyordum.

...

ertesi gün perihan teyzemlerin evinde, perihan teyzem ayı gibi uyurken sülüklerin olduğu odaya gittim. çünkü korkularımla yüzleşmem gerektiğini biliyordum.

üstteki bir rafta, kavanozun içinde 4 bok yüzüyordu bana sorarsanız. ama onlar perihan teyzemin sülükleriydi. aklımda tek bir şey vardı... bir daha kabus görmemek için o sülüklerden kurtulmak...

mutfaktan aldığım tabure yardımıyla kavanoza ulaştım. sülük kavanozu elimdeydi. tabi ki gidip perihan teyzemin alaturka tuvaletine döktüm.

sonra içeri gidip divana yattım ve uyuyor numarası yaparken uyuyakaldım. uyandığımda perihan teyzem uyanmıştı ve divanda uzanıyordu. hala ayıkmamıştı. benim de aklıma şu peygamber olayı geldi. PERİHAN TEYZE SANA NE DİYCEM BUNA PEYGAMBER DİYOSUN YA SEN, PEYGAMBER DEYİLMİŞ Kİ BU ANANEME SORDUM. DEYİL DEDİ. KİM BU? diye yine sordum. Perihan teyzem ne demek değilmiş diye sinirlenerek peygamber o peygamberimiz dedi. TEVBE TEVBE de dedi. mırıldanarak öbür tarafa döndü ve uyumaya devam etti.

...

akşam eve gittiğimde anneanneme yine peygamberin perihan teyzemlerde olduğunu, eğer peygamberi tanımıyorsa kuranda yazdığını filan söyledim. anneannem yine çok sinirlendi. peygamber değil o dedi. peygamberimiz değil dedi. ama olayın şöyle saçma bi tarafı vardı ki bence benim kafam da bu yüzden bu kadar karışıyordu. argümanlar sadece peygamber, ve peygamber değil idi. iki taraf da başka bir şey söylemiyordu. eeah skerim yea diyip saldım. yarın perihan teyzeme peygamber mevzusunu tekrar açmayacaktım...

...

sabah perihan teyzemin kapısına kadar gidip geri dönmüştük. perihan teyzem sinirliydi ve bizi eve almıyordu. ben neden olduğunu biliyordum. bir anda aşırı panik olup ağlamaya başladım... ben perihan teyzemin sülüklerini tuvalete dökmüştüm.... o da buna çok sinirlenmiş olmalıydı. arabaya koşup oturdum ve babamın gelmesini bekledim....babam arabaya geldiğinde bana hiçbir şey söylemedi. kızmadı da. bir daha perihan teyzene gitmiycez dedi, olur dedim.

sonra beni kreşe yazdırdılar. sürekli oyun oynadım. resim yaptım. harikaydı. sülük yoktu. peygamber de yoktu. muhtemelen allah da yoktu... oyun hamuru vardı. boyalar vardı.

...

yıllar yıllar sonra öğrendim ki, anneannem perihan teyzeme gidip, çocuğun aklına peygamber sokma, ben ona öğretiyorum zaten diye azarlamış. perihan teyzem de asıl sen çocuğun aklını bulandırma diye atar gider yapmış. perihan teyzemle anneannem küsmüş. beni de o yüzden almamış eve.
...

tabii sonra barıştılar. çünkü bff'tiler. nası küs kalsınlar.

haydi iyi seneler hepinize, muc muc.