30 Mayıs 2010 Pazar

friday night, saturday morning and I AM 21. you have to pay billion dollars to let me out of this circle bitches111!!!!1BİRBİR (çok sinirlenmiş)

out of bed at eight am
out my head by half past ten
out with mates and dates and friends
that's what i do at weekends
i can't talk and i can't walk
but i know where i'm going to go
i'm going watch my money go
at the locarno, no

when my feet go through the door
i know what my right arm is for
buy a drink and pull a chair
up to the edge of the dance floor
bouncers bouncing through the night
trying to stop or start a fight
i sit and watch the flashing lights
moving legs in footless tights

i go out on friday night and i come home on saturday morning
i go out on friday night and i come home on saturday morning

i like to venture into town
i like to get a few drinks down
the floor gets packed the bar gets full
i don't like life when things get dull
the hen party have saved the night
and freed themselves from drunken stags
having fun and dancing in
a circle round their leather bags

i go out on friday night and i come home on saturday morning


but two o'clock has come again
it's time to leave this paradise
hope the chip shop isn't closed
cos' their pies are really nice
i'll eat in the taxi queue
standing in someone else's spew
wish i had lipstick on my shirt
instead of piss stains on my shoes

i go out on friday night and i come home on saturday morning

26 Mayıs 2010 Çarşamba

|:m

bence umut sarıkaya hiç komik değil

"ABİ BEN SARHOŞ OLUYORUM TELEFONU BENDEN SAKLAYIN" kızı.

Bugün Ayşegürt ile çok fazla boş vaktimiz olduğu için kızlar üzerine bir lecture verdik. Bakın, birkaç kız tipi var şu dünyada. Ama anlatacağım, tecrübeyle sabittir ki bence en iyi tespit de budur;

Evet, geliyor...

"ABİ BEN SARHOŞ OLUYORUM TELEFONU BENDEN SAKLAYIN" kızı. Bu kızcağız belli ki sevgilisinden yeni ayrılmış, yahut eski sevgili obsesyonu olan biri. Her sarhoş olduğunda cep telefonunu eline alıp kısa mesaj yollamaya, bazen de aramaya teşebbüs eder aslında o anda onu hiç de sallamayan eskisini. Bunu bilip, ertesi gün yaptığından çok utandığı için, arkadaşlarından telefonunu ondan uzaklaştırması için ricada bulunur. Ama bu kız yılmaz. Telefonu, atıyorum Ayşe' ye vermiştir; "Bak Ayşe ne kadar darlarsam darlıyim sakın telefonu bana verme, alimallah Ahmet' e mesaj filan atarım, çok sakat yani" diyerek devir teslim töreni yapar. Bu güzelim kızımızın kanına alkol karışınca ve kafası gerçekten iyi olunca, O' nu, değil Ayşe, Fatma bile durduramaz. Ne yapar ne eder, o telefonu alır, Ahmet' e mesaj atar ve ertesi gün yine pişmanlık ve utanç ikilisiyle gargara yapar;

-Ayşe telefonumu versene
-Veremem, verme dedin. Mesaj mı atıcan Ahmet' e?
-Yok abi ne mesajı ya annemi aricam, bugün eve gelemicem diycem, versene.
-Ya bak yalan söyleme...
-Aaa ciddiyim ya deli misin, anneme haber vermem lazım.
-Üf tamam hadi ara, sonra hemen geri ver.
-Ollee..eeöö taaam hadi.

Kızımız gözlerden ırak bir köşeye geçer, telefonun tuş kilidini açar, menüden kısa mesaj yaz a basar ve fiti fiti yazmaya başlar; "snİ cok öaszledim, nabhwer?"
Ha bu arada belirtmeli miydim? mesaj alıcısı tabi ki annesi değil, Ahmet'tir. Ta kendisidir. Ahmet'in ta kendisidir. (Şaşırmadık)
Mesajı yazarken yüzüne saçma bir gülücük konmuştur, hani sarhoşken işemeye gittiğinde "dönünce şu espriyi yapayım iyisi mi" diye düşünürken yüzüne iğrenç bir tebessüm yerleşir ya, hah işte ondan...
Kızımız arkadaşlarının yanına döner, Ayşe telefonu tekrar kapar. Aslında pek inanmamıştır ya annesini aradığına, niyeyse göz yumar. Ah deli kız deli kız, hiç akıllanmayacaksın değil mi der.
Kıza cevap gelmez
Kız üzülür
Kıza cevap gelmez
Kız üzülür
Kıza cevap gelmez
Kız içer
Kıza cevap gelmez
Kız içer
Kıza cevap gelmez
Kız sızar.

Ertesi sabah telefonunda şöyle bir mesaj görüp kendini tokatlamaya gider;

"Selam, dün gece mesaj atmışsın da bir şey anlamadım. Sanırım yanlışlıkla oldu. Hoşçakal."

YÜZÜNDE BİR YER


Bir gün üşenmeyip sabaha karşı Beyoğlu' na çıksan, katılmadığın hayatın az çok neye benzediğini görebilirsin aslında. Ara sokaklardan sızan içki kokuları, köşe başlarında kusmuk öbekleri, sabah esintisiyle uçuşan naylon torbalar, her adımda ayak ucunla itmek zorunda kaldığın bira kutuları, ezik izmeritler, çiçekçi kadınların insanın burnuna dayayarak zorla sattığı karanfiller, sokak müzisyenlerinden kalma bozuk paralar, yiyecek ambalajları, dürülerek bırakılmış gazetler, düşürülmüş, kaybedilmiş ve atılmş bu darmadağın her şey, buraya gelmek için ne denli gecikmiş olduğunu gösteren, bütün yeni tanışanların ve büyülenmelerin ve kucak kucağa sığışmaların, kafa kafaya verip söyleşmelerin ve rezil oluncaya sarhoş olmaların ve olmadık bir laf ederek gözden düşmelerin, hata etmelerin ve hataları düzeltmelerin ve ödeşmelerin, apaçık meydan okuyarak savaşmaların ve bir yabancıya merakla sokulmaların sensiz izleriydi. Hiç bir zaman fotoğrafını çekmeyi aklından geçirmediğin izler... Biraz ileri gidiyorum kusura bakma ama, insanın yüreğine tesir eden bir fotoğrafçı olamamanın nedeni, ruhsal gerçekliğin şiirli kalıbını çıkaramayışındır şu lanetli dünyadan.

Kaygusuz, S. Yüzünde Bir Yer, sf: 162-3


Sema Kaygusuz' un Yüzünde Bir Yer romanı sanırım hayatıma "EN" olarak hızlı bir giriş yaptı. Günlerdir anlattıklarını düşünüyorum. Mesela kitabı elime almadan bir önceki gece Ahırkapı' da Hıdırellez Şenlikleri'ndeydim. Ertesi gün, kitabı elime aldım; "Gördüğün ilk hıdırellez ateşinden söz edeyim şimdi..." diye başlıyordu. Bugüne dek 6 kere okuduğum ve her seferinde beni ağlatan Şeker Portakalı diye bir kitap var, zaten herkes de biliyordur. İşte orda, küçük şeytan Zézé' nin bir şeker portakalı ağacı vardı. Arkadaşıydı. -Ben de zamanında Zézé ve o şeker portakalı fidanının arkadaşlığını kıskanıp, daha önce de sözünü ettiğim "LADES" isimli tahta çıtayı edinmiştim. Benim de dostum o olsun diye.- İşte bu kitapta da bir incir ağacı var, adı Zevraki. O da bir dost.

Kafanda bir şekilde oluşturduğun bazı kavramların içini boşaltıp, tekrar doldurtuyor. Azınlık edebiyatı dediğimiz çileli tür' e daha da elimi uzatmam diyorsun, zirvede bırakırım diyorsun. Ama aslında kitap, sadece Dersim olaylarını anlatıyor. Yukarıdaki alıntı da aynı kitaptan. Çıldırtan cinsten. Anlattığı tüm efsaneleri günlerdir rüyamda görüyorum. Munzur nehrini görüyorum rüyamda. Hızır' ın doğumunu. Askerin talan ettiği köydeki yetim çocukları düşünürken, aslında yetim kalan gelecek aklına geliyor. Kendine dost bellediğin Zevraki varmış gibi yaptıkça, olmayan bir varlığa tutunuyorsun. "Nasıl anlatayım bilmem ki, varsaymanın da bir ölçüsü olduğunu nasıl anlatayım sana." diyorsun. Aklına hiç gelir miydi incir' in hem bir kız memesi, hem de bir erkeğin hayası olabileceği? Bence gelmezdi.

Hadi okuyun da gelin. Sonra incir yeriz.

23 Mayıs 2010 Pazar

20 Mayıs 2010 Perşembe

18 Mayıs 2010 Salı

neşe doluyor insan!


ay az önce çok güzel bi şey oldu. beni uyku tutmadı tamam mı. böyle yatakta dönüp durdum. kalktım biraz bi şeylere baktım.susadım. su doldurmaya giderken bir de ne göreyim! gün doğmuş!!
hemen koştum odadan bi sigara aldım. çıktım, merdivene oturup içtim bir güzel. gün artık çok erken doğuyormuş. ben bugün bunu gördüm..

yatakta beni terkeden keyfim geri geldi.kucaklaştık bile kendisiyle. make-up sex diyorlar.

2 saat önce yatakta mutsuzluktan uyuyamayan ben, yüzüme sabah serinliğini yiyince öyle güzel açıldım ki. keşke her sabah günün doğuşuna şahit olabilsem. kuş sesini ilk ben duyabilsem. keşke ilk serinliği ben hissedebilsem. keşke ilk günaydını ben diyebilsem. günü hergün ben açsam. hergün! ben!

17 Mayıs 2010 Pazartesi

ÇOK SIKILDIM LAN

EN SEVDİĞİM HARF Ö'DÜR
DÖVMELİ ERKEKLERİ SEKSİ BULURUM.
EN SEVDİĞİM KELİME İSE ZENCEFİL'DİR
EN SEVDİĞİM SAYI 21'DİR
EN SEVMEDİĞİM RENK TURUNCUDUR
EN SEVMEDİĞİM HASTALIK SİSTİTTİR.
EN SEVMEDİĞİM SAAT 13.43'TÜR
EN SEVMEDİĞİM SAYI YOKTUR
EN SEVDİĞİM ÇİKOLATA MİLKA ÇİLEKLİ YOĞURTLU ÇİKOLATADIR
EN SEVDİĞİM SAÇ RENGİ KENDİMİNKİDİR.
EN HUYLANDIĞIM ŞEY GÖBEK DELİĞİNE GİREN PARMAKTIR.
EN HUYLANDIĞIM BİR DİĞER ŞEY MEME UCUNDAKİ PIERCINGDİR.
EN ÇOK GÜLDÜĞÜM İSİM ALİJAN ARIJAN' DIR
EN ÇOK GÜLDÜĞÜM ŞEY CE-EE' DİR.
LUNAPARK' I SEVERİM
EN ÇOK İSTEDİĞİM ŞEY LAVA LAMP' DİR.
EN SEVDİĞİM MAĞAZA, TOPSHOP' DIR.
EN SEVDİĞİM MEMLEKET BARCELONA'DIR.
EN SEVMEDİĞİM MEMLEKET ANKARA'DIR.
EN SEVDİĞİM İNSAN HENÜZ DOĞMAMIŞ OLANDIR.
VE SANA SÖYLEDİĞİM EN GÜZEL SÖZ HENÜZ SÖYLEMEMİŞ OLDUĞUMDUR GÜLÜM.
(HEMEN CIVI..HEMEN!!)

eski sevgilinin yeni sevgilisi;

her zaman kötüdür. üzgünüm.

________________________________

küçük ayakları varmış. 36.5, bilemedin 37 giyiyormuş. çok severmiş fiti fiti oynatmayı.
.

16 Mayıs 2010 Pazar

______________

bir misafirliğe gitsem,
bana temiz bir yatak yapsalar,
her şeyi, adımı bile unutup
uyusam…

diyor melih cevdet anday ve ben de ona diyorum ki; ben barcelona'dayken...

14 Mayıs 2010 Cuma

boş kayıt

boş kayıt

13 Mayıs 2010 Perşembe

11 Mayıs 2010 Salı

aşırı mutsuzluğum üzerine 2;

az önce telefonuma bir mesaj geldi.
mesajı yollayan BINGOSOFT.

diyor ki;

Bağımsız test enstitüsü açıkladı: Türkiye' nin en fazla yumuşatan yumuşatıcısı BINGOSOFT!


yıllardır aradığım sorunun cevabını buldum.
paha biçilemez bir sevinç, bir coşku hasıl oldu.

ağliycam lan.yemin ediyorum.ağliycam.

aşırı mutsuzluğum üzerine;

erken yatmak istiyorum.
heves ettiğim şeyleri tembelliğimden kaçırmayayım istiyorum.
derslere gideyim istiyorum.
sağlıklı olmak istiyorum.
uyumak istiyorum.

uzakdoğuspor

evet.

hallo martin!

sınavda dativ, zum, zur, den, dein, dem falan filan olacak mıydı?

teşekkürler

tschüs.


tarih: 08.01.2010
ger 101 (almanca) sınavından önce, dersin hocasından sınava dair detaylar istemişliğim oldu. hiçbiri çıkmadı. A aldım.

YOU FAGS!

bazen sadece bir troll olduğumu düşünüyorum.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

8 Mayıs 2010 Cumartesi

6 Mayıs 2010 Perşembe

börtdak ve televizyon üzerinde bir tutam şey. (ve bokum gibi bir başlık)

6 mayıs, doğum günüme cok yakın bir tarih. /1972 si olmayan 6 mayıs elbette/
yarın benim doğum günüm lan.
21 oluyorum.
cok gencim.

ehfuıha;

Go, go, go, go
Go, go, go shorty
It's your birthday
We gon' party like it's yo birthday
We gon' sip Bacardi like it's yo birthday
and you know we don't give a fuck
It's your birthday!

You can find me in the club, bottle full of Bub
Look Mami, I got that X, if you into takin' drugs
I'm into having sex, I ain't into making love
So come give me a hug if you into getting rubbed

bak, eminemin tüm sarkılarını nasıl ezberlediysem sunu da ezberlemisim. doğum günü dedin mi, beynimin içinde dönmeye baslıyor allasız. fifti senti de hic sevmem. gecen gün, serdar ortaç'ından bergen'ine, ibrahim tatlıses'ten rihanna' ya, eminem' den limp bizkit' e ve türk arabesk fantazi alaturka sarkılarının alayını nasıl ezberleyebildiğimi düşündüm.ve anladım ki, ben onları ezberlemiyorum.beynime kazıyorum.

odasında vakit geciren birisi değilim.hatta annem kızmadıkça da salonda uyuyorum.odamı hakikaten kullanmıyorum.zaten yavaş yavaş benim odamdan cok evin bir odası olmaya basladı orası. haftasonları eve gittiğimde, annemin gereksiz parçaları odama yığdığını gördüm. artık odamda eski ütü masamız duruyor mesela.ve babamın alet çantası.
peki odasında vakit gecirmeyen bu kız ne yapıyor evde?
salon kanepesine uzanıp, televizyon izliyorum.
mutfağa gidip yemek yerken televizyon izliyorum.
evimizde wireless olmadığı için (mikrodalgamız, kahve makinamız ve elektrikli testeremiz de yok.ZARARLI DİYE) evin girişinin yanında baya küçük bi oda var.annemin odası orası da. iste geciyo köşesine resim yapıyo, gazete okuyo bu kadıncağız filan. interneti kullanabileceğim notalardan bir tanesi. fakat laptopun durduğu yerin yanında televizyon var. yani şöyle ki, ben ne zaman ki evde, bilgisayarın basındayım, sol tarafımda benden 20 cm uzaklıkta, 72 ekran bir televizyon mevcut ve kendisi hep açık. hayattan hiç kopmamak için televizyonu mümkün mertebede açık tutmaya gayret gösteriyorum.yani yaşamak için ihtiyac duyduğum şeyleri yaparken televizyon izlemeye devam ediyorum.izlemesem de bakıyorum. bakmasam da açık dursun istiyorum.
ve takdir edersiniz ki, bu alemde şarkı türkü gırla. babamsa mtv ye bayılıyor. bu sebeple mtv'miz genelde açıktır. (DİSKAVİRİ KANAL ve NASYONEL CİĞOGRAFİK -babam böyle diyor- de bir diğer tutkunu olduğumuz kanallardan) rihanna' nın dayak yediğini ilk babamdan duymustum. ya da eminem'in yeni albüm çıkaracağını...
arabamızda serdar ortaç, kenan doğulu, burak kut albümleri var. olmadı, powerturk ya da radyo alaturka dinliyoruz uzun-kısa yolculuklarımızda.
kadıköye gitmek icin ki haftada cok kez gidiyorum, genellikle minibüs kullandığımı daha önce de söylemiştim. minibüs yolculuklarım sayesinde de arabesk kültürüm hepinizinkini dövecek kıvama gelmiş durumda.
yurttayken televizyon izleyemiyorum.ama sürekli karşısında oturabildiğim bir ekran var neyse ki. sabahlara kadar hiç s.kimde olmayan insanların bloglarını, sözlükleri, forumları okuyorum, stumble yapıyorum.alemlerden alemlere koşuyorum. saat de sabah 7yi gösterirken, "lan biraz uyuyim ben öğrenciyim, derse gitcem 2 saate" kafasına girip yatağa tırmanıyorum.
okuldayken dinlediklerim çok farklı. eve gittiğimde, canım the smiths dinlemek hiç istemiyor. televizyon izlemek istiyorum.ne olursa.orda ne çalarsa onu dinliyorum. vj bülent' in kraltv den kovulduğu gün, benim öldüğüm gündür gülüm.
"ben televizyon izlemem" insanlarından hoşlanmıyorum. onları eksik buluyorum. "televizyon aptal kutusudur" diyenlere karşı da mesafeliyim.bence aptal sizsiniz.dünyada çok fazla şey oluyor. senin yaşadığın yeri, etrafını, insanları değiştiren, hatta ve hatta yarın nelerin hayatımıza girebileceğini sana bugünden söyleyen bir şey var karşında. kumanda da senin elinde. MURAT BOZ çıktığında sesini açabilir, daha az sevdiğin murat dalkılıç çıktığında sesi kapatabilir, hiç sevmediğin sertap erener şarkı söylemeye başladığında da kanalı değiştirebilirsin. şehit annesi tabuta sarılıp ağlarken, moralin bozularak ayrı kanala zaplayabilirsin, yunanistan'ın imf borcu olduğunu öğrendikten sonra bir zürafanın doğumuna şahit olabilirsin.bbc'nin ne kadar sikko gençlik dizieri olduğunu gördükten sonra show tv' de ezel oynarken tuncel kurtiz keşke yılmaz güney filmlerinde kalsaydı diye düşünebilirsin. bihter'in silikon taktırdığını gördükten sonra, murat bardakçı tarafından adem ve havva' nın konuştuğu dil hakkındaki yorumularını dinleyebilirsin. gönül tekin tarafından büyülenip osmanlıca dersi almaya karar verebilirsin.dahası, harvırd'ın aslında harvard diye okunduğunu da öğrenebilirsin. tuttuğun takım olan fenerbahçe'nin yine kupa alamadığına üzülebilir, ama gassarayı hep yeniyomuşuz ki diye gönlünü ferahlatabilirsin. sabancıda okuyorsan, iki muhabbete dahil olabilmek için cnbc-e dizilerini izleyip bir miktar daha sosyalleşebilirsin. elindeki euroları bozdurmak için borsa kanalını takip edip, en karlı exchange i yapabilirsin. gündüz kuşağı programlarını açıp, BAZI KADINLAR neler yapıyor görebilirsin.

BUNLAR HİÇ UMRUNDA DEĞİL Dİ Mİ SENİ GİDİ HIGH CULTURE?

...benim ÇOK umrumda.

sen televizyon izlemediğin için, lotoyu kazanan talihlinin sen olduğunu belki de senden önce öğrenip kapına dayanacağım.bil bunu.

öptüms.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

once upon a time ifşası

received

08 Eylül 2008, 12:13

comes streaming in on sunlight wings
a million bright ambassadors of morning
and no one sings me lullabies
and no one makes me close my eyes
so ı throw the windows wide
and call to you across to sky

4 Mayıs 2010 Salı

el toro


dün emre'yle skype'tan konuştuk bi süre. adamın o anda bulunduğu yerde, en azından odada olmak için böbreğimin tekini verebilirdim. orda olsaydım ben de.sigara içseydik. acıktığımızda nazlı pilava abansaydı. of ispanya' da geçirdiğim her dakika, her saniye çok ama çok güzeldi.

atatürk havalimanından uçağa bindim.yolculuk tahminen 4 saat sürecekti.uçak yemeğini nedense baya bi seviyorum ve büyük bir iştahla yiyebilmek için hafif aç bindim uçağa. resmen çılgın gibi yemek bekledim.iki buçuk saat sonra servis arabasını gördüğümde o kadar heyecanlandım ki yerden arşınlarca yüksekte olduğumuz için güp güp atan kalbim, birden mideme iniverdi.aman da aman bir de ne göreyim, yemekte kısır ve zeytinyağlı yaprak sarma. biraz moralim bozuldu. çünkü daha spanish bir şeyler bekliyordum. ne bileyim tapas kültürü olsun, sangria olsun...sanki pilotun annesinin gününden kalan artıkları tabağımıza özenle yerleştirmişlerdi.çok uzattım farkındayım. hayvan gibi yedim üzerinize afiyet. üstüne de piç gibi beyaz şarap istedim ki hiç sevmem.zaten içmedim de.tüm ikramlardan faydalandığıma göre, artık uyuyabilirdim...yok yok kamil koçla gitmedim.bildiğimiz teyyareydi ayol.vallahi.kamil koç demişken. çok kısa bir anektod; geçen yaz ankara' ya kamil koç ile gidip, varan ile dönmüştüm. size şimdi ikisinin arasındaki farkı söylüyorum; kamil koç ile seyahat ederken ayakkabılarınızı çıkarabilirsiniz. varan' da çıkarmazsanız daha iyi. kamil koç' ta ikramları reddeden görmedim. varan' da bir adam hiçbir şey yemedi. bir kaç kişi de kakaolu topkeki elinin tersiyle itti.gözlerime inanamadım. ben tüm ıslak mendilleri, top kekleri, besin, içecek filan ne varsa toplayıp çantaya atıyorum. LAZIM OLUR DEYU. belki muhtaç kalırım onlara bile diye. cüzdanımın fermuarlı gözüne de anneannem tarafından yerleştirilmiş "yeşfeu indeu" nun verdiği güven ise paha biçilemez. "la nolacak dua var cebimde, bana bi şey olmaz."

neyse işte, madrid, barajas' a indik sonunda. öf napıcam, ne edicem şimdi, nereye gidicem diye valizimi çekerken SALIDA' ya doğru, elinde, üzerinde sprey boyayla adımın yazdığı yıldızlı bir yatak çarşafını çekiştirip zıplayan 3 kişi gördüm. gülümseyerek onlara doğru yürüdüm. eve gittik...

ev. hoşgeldin. hoşbulduk. fernando' dan tedarik edilenler. uzun zamandır bu kadar iyi(!) bir gece yaşamamıştım diyebilirim.
evdeki ilk gecemde, bir ispanyol evinde, lokum yeniyordu. emre yarım bıraktığı cevizli sucuğu çıkardığında oha dedim. "abi cok acıktım" dediğimde nazlı pilav yapmaya çoktan başlamıştı. sonra rakı çıktı bi yerden. "türk kahvesi yapim mi?"
"ABİ NOLUYO? MANYAK MISINIZ LAN BU NE HAL, İSPANYA'NIN BAŞKENTİNDEYİZ, ONU BIRAK MADRID'IN EN ORTA YERİNDEYİZ, SEN CEVİZLİ SUCUK YİYORSUN. YAPMA BUNU BANA. YAPMAYIN!DAHA İLK GECEMDEN YAPMAYIN!!"

o gece 1 kutu lokum bitti. sibel yetişemedi. emre 47 tane lokum yedi.

ertesi gün ve ondan sonraki gün ve ondan da sonraki günler çok özetle KAYA gibiydi.
bir gece sarhoşken dışarı çıkma kararı aldık ama o kadar inandık ki. nazlı bile topuklu ayakkabı giymişti. bende saten elbise filan var o kadar yani. bi yerde bir etkinlik varmış.oraya gidiyoruz. oo çok süper filan diyoruz. neyse .çıktık öyle şıkır şıkır, gittik. hiç unutmyorum 28 numara, bulduk. herkes bi durdu. hıı.burası mı ya..dur ben bi bakiyim...

"ÇAY BAHÇESİ LAN BURASI?!!"

bu hayal kırıklığından sonra, 1 saat boyunca mekanın önündeki merdivenlerde oturup sigara içtik...sonra ne yaptığımızı hatırlamıyorum.

ya cok güzeldi. baya güzeldi. tüm detaylarıyla anlatıp da benden çıksın istemiyorum. kalsın öyle. bende.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

abi ot diyil mi bu ya?

' zahide says:
ahırkapı nerde acaba ama
ezgi says:
sultanahmet

' zahide says:
hadi ya hahah =)
ben onları 2 farklı şenlik die düşünmüştüm =)
ezgi says:
YUH

' zahide says:
NE BİLİM LAN
SENDE FRED PERRY İ ZEYTİN DALI SANIODUNN!
ezgi says:
ahahausdhaşsudha
doğru dedin

hı?

MERHABA CANIM,

UZUN ZAMANDIR YALNIZ MI YATIYORSUN?

2 Mayıs 2010 Pazar

ayroni

çok mutluyum.