26 Mayıs 2010 Çarşamba

YÜZÜNDE BİR YER


Bir gün üşenmeyip sabaha karşı Beyoğlu' na çıksan, katılmadığın hayatın az çok neye benzediğini görebilirsin aslında. Ara sokaklardan sızan içki kokuları, köşe başlarında kusmuk öbekleri, sabah esintisiyle uçuşan naylon torbalar, her adımda ayak ucunla itmek zorunda kaldığın bira kutuları, ezik izmeritler, çiçekçi kadınların insanın burnuna dayayarak zorla sattığı karanfiller, sokak müzisyenlerinden kalma bozuk paralar, yiyecek ambalajları, dürülerek bırakılmış gazetler, düşürülmüş, kaybedilmiş ve atılmş bu darmadağın her şey, buraya gelmek için ne denli gecikmiş olduğunu gösteren, bütün yeni tanışanların ve büyülenmelerin ve kucak kucağa sığışmaların, kafa kafaya verip söyleşmelerin ve rezil oluncaya sarhoş olmaların ve olmadık bir laf ederek gözden düşmelerin, hata etmelerin ve hataları düzeltmelerin ve ödeşmelerin, apaçık meydan okuyarak savaşmaların ve bir yabancıya merakla sokulmaların sensiz izleriydi. Hiç bir zaman fotoğrafını çekmeyi aklından geçirmediğin izler... Biraz ileri gidiyorum kusura bakma ama, insanın yüreğine tesir eden bir fotoğrafçı olamamanın nedeni, ruhsal gerçekliğin şiirli kalıbını çıkaramayışındır şu lanetli dünyadan.

Kaygusuz, S. Yüzünde Bir Yer, sf: 162-3


Sema Kaygusuz' un Yüzünde Bir Yer romanı sanırım hayatıma "EN" olarak hızlı bir giriş yaptı. Günlerdir anlattıklarını düşünüyorum. Mesela kitabı elime almadan bir önceki gece Ahırkapı' da Hıdırellez Şenlikleri'ndeydim. Ertesi gün, kitabı elime aldım; "Gördüğün ilk hıdırellez ateşinden söz edeyim şimdi..." diye başlıyordu. Bugüne dek 6 kere okuduğum ve her seferinde beni ağlatan Şeker Portakalı diye bir kitap var, zaten herkes de biliyordur. İşte orda, küçük şeytan Zézé' nin bir şeker portakalı ağacı vardı. Arkadaşıydı. -Ben de zamanında Zézé ve o şeker portakalı fidanının arkadaşlığını kıskanıp, daha önce de sözünü ettiğim "LADES" isimli tahta çıtayı edinmiştim. Benim de dostum o olsun diye.- İşte bu kitapta da bir incir ağacı var, adı Zevraki. O da bir dost.

Kafanda bir şekilde oluşturduğun bazı kavramların içini boşaltıp, tekrar doldurtuyor. Azınlık edebiyatı dediğimiz çileli tür' e daha da elimi uzatmam diyorsun, zirvede bırakırım diyorsun. Ama aslında kitap, sadece Dersim olaylarını anlatıyor. Yukarıdaki alıntı da aynı kitaptan. Çıldırtan cinsten. Anlattığı tüm efsaneleri günlerdir rüyamda görüyorum. Munzur nehrini görüyorum rüyamda. Hızır' ın doğumunu. Askerin talan ettiği köydeki yetim çocukları düşünürken, aslında yetim kalan gelecek aklına geliyor. Kendine dost bellediğin Zevraki varmış gibi yaptıkça, olmayan bir varlığa tutunuyorsun. "Nasıl anlatayım bilmem ki, varsaymanın da bir ölçüsü olduğunu nasıl anlatayım sana." diyorsun. Aklına hiç gelir miydi incir' in hem bir kız memesi, hem de bir erkeğin hayası olabileceği? Bence gelmezdi.

Hadi okuyun da gelin. Sonra incir yeriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder