21 Ekim 2011 Cuma
22 Eylül 2011 Perşembe
Söyleyemediklerim...
Bazen öyle zamanlar olur ki, söyleyemezsin.
Dilinin ucuna gelir, dudakların aralanır, ama söyleyemezsin.
Haykıramazsın o iki üç kelimeyi...
Zordur içine atmak, zordur derdini başkasıyla paylaşamamak...
Zordur. Zordur...
Zor...
Bilirim...
Bilir.................
2 ay öncesiydi. Şiddetli karın ağrıları, yoğun gaz sancıları ve bitmeyen spazmlarla boğuşuyordum. O kadar acı çekiyordum ki spazm girdiği esnalarda, ki 3 dakikada 1 giriyordu, kasılmaktan ayaklarıma ve kollarıma kramplar giriyor, serkülden hallice bir bedene bürünüyordum. Hayat benim için çok zordu. Ne osurabiliyor, ne geğirebiliyor ne de sıçabiliyordum. Sıçamadığım için, yiyip yiyip içimde bok birikmesin diye yemek de yiyemiyordum haliyle. Allahım canımı aldın da cehenneme mi koydun beni diye haykırıyor, haykırıyordum. Sonra hastaneye yatırıldım. İlk gece kalçadan uyuşturucuyu verip derin bir uykuyla başbaşa bıraktılar beni. Ertesi gün daha ağır bir narkotik iğneye ihtiyaç duydum. Diğer ertesi gün ise daha fazlası. Ağrılarım geçmiyor, ultrasonda bile içim gözükmüyordu fazla gazdan. Aldığım ilaçlara ve tedaviye cevap vermiyordum.
Yine bir gece, saat sabahın 4'üne yaklaşıyordu.
Hastanede, florasanlı bir odada, koluma serum bağlamışlardı. Yatıyordum. Karşımda 2 doktor, 1 hemşire ve ailem vardı. Gözlerimin içine bakıp osurmamı bekliyorlardı. "Lan gidin" diyemiyordum. Öte yandan da, zaten gelse bile çıkış yolu bulamayan gazım için en küçük bir şansı bile kaçırmanın bedenimde, özellikle karın bölgemde açacağı büyük sıkıntıları tahayyül ediyor, korkuyordum. Mesela şimdi bu kadar insanın içinde osursam, olmaz. ama osurmasam da olmaz diye düşünürken O geldi. Anneme seslendim. "Yalnız kalmak istiyorum, lütfen beni yalnız bırakın ve çıkarken kapıyı kapatın!!" Annem durumu anlamış olacak ki, neyse biz çıkalım kız biraz dinlensin diye herkesi çıkarmayı başardı. Kendimle başbaşa kaldığımda yaparım sanıyordum ama bu gaz, utangaç olduğu için çıkamayan bir gazdan daha fazlasıydı. Bu, başlı başına bi hastalıktı....
Aradan zaman geçti. Annem, başardın mı dedi. Neyi? dedim. Gaz çıkarmayı dedi. Başaramadım dedim. Neyse bi dahaki sefere artık dedi. "Aynen, bakıcaz bi çaresine" dedim, annem yanımdan ayrıldı.
1 saat sonra filan doktorum yanıma geldi. Çaresizce gözlerinin içine baktım. " DOKTOR, UYUŞTURUCUYA İHTİYACIM OLDUĞUNU GÖREMEYECEK KADAR KÖR MÜSÜN?" diyecektim ki, babam girdi içeri. Söyleyemedim... Fakat doktorun zaten benim için başka bir sürprizi vardı. Cebinden iki kutu ilaç çıkardı. Bak dedi. Bunu böyle açıcan, ellerini yıkadıktan sonra şurasını koparıp makattan sokucan. Soktuktan sonra, ilacı içine püskürtücen. 3 dakika tuvalete çıkma ki ilaç biraz dursun içinde dedi. Göz bebeklerim büyümüştü. İlaç, daha evvel adını bi yerden duyup, anımsadığım Lavman' dı... ve daha da kötüsü, Lavmanların 2 adet olmasıydı...
Apar topar kaldırdılar beni. Tuvalete götürdüler. İçeri girdim. 2 adet lavman, ben ve gazım başbaşaydık. Zurnanın zort dediği yerdeydik kısacası. Lavmanı kutusundan çıkardım. Ellerimi yıkadım. 5-6 dakika psikolojik olarak kendimi hazırlamakla ve en rahat nası sokarımı düşünmekle geçti. 2-3 dakika zorlama, son 10 dakika da allahım bir daha sonsuza kadar sıçamayacağım galiba diye ağlamakla geçti. Dolayısıyla başaramadım. Dışarda beni bekleyen meraklı gözler vardı. Ailem, doktorlar, hemşireler seferber olmuşlardı. Benim gibi güzel ve narin bir kızın bu kadar acı çekmesi onları da derinden yaralıyor, kahrediyordu. Umutsuzca girdiğim tuvaletten, acı dolu bir ifadeyle çıktım. Ailem hemen başıma üşüştü. Doktor yavaşça yanıma yaklaşıp, "ne yaptın? işlem tamam mı? der gibi göz kırptı.
Derin bir nefes aldım ve;
"Ben kendimi iyi hissetmiyorum, yatmak istiyorum" dedim.
Çıkıp da söyleyemedim;
"Valla doktor bey, ben bunu götüme sokamadım.Uğraştım, didindim ama olmadı. Rica etsem siz sokar mısınız?
Diyemedim....
30 Ağustos 2011 Salı
21 Temmuz 2011 Perşembe
Weekly Schedule
Pazartesi; 08.30-14.30 arası Sabancı Üniversitesi Rektörlüğü, İktisadi ve İdari İşler Birimi' nde ofis wörk, 14.30- 17.30 arası Çok Sesli Klasik Batı Müziğinde Janralar dersi.
Salı; 08.30- 17.30 arası Sabancı Üniversitesi Rektörlüğü, İktisadi ve İdari İşler Birimi' nde ofis wörk
Çarşamba: 08.30-14.30 arası Sabancı Üniversitesi Rektörlüğü, İktisadi ve İdari İşler Birimi' nde ofis wörk, 14.30- 17.30 arası Çok Sesli Klasik Batı Müziğinde Janralar dersi.
Perşembe: 10.00-18.00 arası Tarih Vakfı' nda ofis wörk.
Cuma: 10.00-18.00 arası Tarih Vakfı' nda ofis wörk.
Ölüyorum Anlasanıza...
16 Haziran 2011 Perşembe
ay ne bileyim git başımdan mesela
Okul bitti. Ağustos' ta inşallah amin bismillah sübhaneke diplomamı da alacağım. Artık Eylül sonunda başlayacak bir okulum yok. En azından yüksek lisans için hangi okula başlayacağım belli değil. Hatta bir yüksek lisans programına başlayıp, 2 sene daha okuyup okumayacağım bile belli değil. Kendimi boşluğa yuvarlanıyormuşum gibi hissediyorum. 5 sene boyunca her haziran ayında terkedip, eylül ayında tekrar yerleştiğim bir odam oldu.. şimdi yok. geçen gün yurtta eşyalarımı bir daha geri getirmemek üzere torladım toparladım evime götürdüm. yatağımda daha son kez yatmadım ama en geç 30 hazirana kadar herhangi bir tarihte sabancı üniversitesi kampüsündeki yurt odamda son kez uyuyacağım. uyandığımda göl kenarına gidip kahvaltı edicem. sonra salıncaklarda sallanıp gazete okicam. kalkıp çimlere gidicem. arkadaşlarım frizbi oynarken ben güneşlenicem.ordan havuzbaşına gidip birilerinin masasına oturup muhabbet edicem. belki sigara isticem. belki biri arkamdan hoop diye bağıracak, film izlicez gelsene dicek mesela, tamam diyip onlarla gidicem. ordan çıkıp başka bi arkadaşımın odasına gidicem. kendime çay yaptırıcam. odama gelicem. dia dan aldığım ekmekleri kızartıp üzerine evden getirdiğim nefis ev acıkasını sürüp, dia marka örl grey çayımla dizi izlicem. arkadaşlarım odama gelicek. muhabbet edicez. gece olacak. hatta o kadar gece olacak ki neredeyse ertesi gün olacak. ama ben yine de uyumayan birilerini bulabilicem. çıkıp biraz kampüste dolaşıcaz. sabahın ilk ışıkları olacak. şatıla binip evime gidicem. eve geldiğim andan itibaren, geride bıraktığım 5 seneden çok başka bir hayata başladığımı kavrayacağım. yeniden başlaması kesin olan bir şeyin olmaması o kadar kötü ki. şimdi deli bir dana gibiyim. sağa sola master başvuruları yapıyorum, iş arıyorum, bir işte çalışıyorum ama bunların haricinde sürekli napıcam lan ben şimdi diyorum. hakkaten napıcam lan ben şimdi? sanki 5 senede hiçbir şey öğrenmemiş gibiyim. sanki aklıma iki vitamin girmemiş hiç. sanki ben hiç ders filan almamışım burda, her şeyi unutmuşum ben bi anda. kim beni işe alır? kim bana para vericek? şu andan sonra geleceğim için para biriktirmeye başlamam mı gerekli yani? nasıl biriktiririm! hala ne görsem istiyorum! hala elimde para varsa harcıyorum, param yoksa da, ya babamdan istiyorum ya da sorun etmiyorum. onu geçtim, aylıkla ay sonunu getiremediğim için BEN HALA BABAMDAN HAFTALIK ALIYORUM! bomboş bir kafayla, frenleri patlamış 5 vitesli biyanki marka dağ bisikletimle (detaylar çok önemli tabi) yokuş aşağı salmışım akıyorum.
Ben ölmekten çok korkuyorum. çünkü ölünce nolucanı hiç bilmiyorum. hani prosedür aşağı yukarı sanırım şöyle işliyor; önce azrail melek geliyo benim canımı alıyo. sonra böyle benim gibi ölmüş herkesle birlikte bi mekanda toplaşıyoruz. israfilin düdük çalmasını bekliyoruz. sonra işte günahlarımızı ve sevaplarımızı hesaplıyolar. efendime söyliyim, sevaplarımız çoksa cennete gidiyoruz ama önce kıl gibi ince köprüden geçiyoruz. geçebilirsek ne ala memleket. geçemezsek alev alev yanıyoruz alimallah. ötemizi berimizi böcekler yiyo. ıyyyyyy!!! anneannesinin yanında büyümüş bir çocuk olduğumu çok belli ettim di mi? her neyse tüm bu ahiretsel mevzuların haricinde, beni en çok korkutan şey, herkesin ölmesini beklediğimiz o yer. napıcam. nasıl olucak. acaba annemle babamı ablamı filan bulabilicek miyim? nası beklicem dünyadaki herkesin ölmesini ya. acaba yolu bulabilecek miyim? ya yanlış yerde beklersem? çok korkuyorum ya çok. allah da sağ olsun hiç bahsetmemiş başvuru ve kayıt sürecinden. insan iki laf eder ayol, şöyle şöyle yapıcaksın, şuraya gidiceksin, şurda bekliceksin. beklerken şunu yapabilirsin, bunu yapamazsın, şu kadar süre bekliceksin diye iki kelam eder. korkuyorum ben burda ne haber! neyse çok uzattım yine ama şu anda kendimi nerde hissettiğimi anlatmanın en doğru yolu buydu bence. ben işte kendimi tam olarak o bilinmezliğin odağında hissediyorum. bir elektroşokla hayata geri dönmek, ya da daha fantastik olması için morgdan kendi kendime çıkıp milleti altına sıçırtmak istiyorum.
ya ben diyelim ki şimdi çalışmaya başladım. maaş verseler, ben gidip babama veririm sanki maaşımı. derim ki baba bu maaşı al 4 haftaya böl, her haftabaşı bana para ver. yoksa alternatif senaryoya gel şimdi; atıyorum maaşım 2000 lira, dolanırken bi elbise görüyorum.1500 lira. oha diyorum, cüzdana bakıyorum, 2000 lira var. ben bu elbiseyi şimdi aliyim, bu ay hiç harcama yapmam, kredi kartına abanırım, bi de ablamdan para isterim, idare ederim kesin ya. kafasıyla hop 2000 liranın gözünün yaşına bakmam bir kerede harcarım. para harcamaya bayılırım ama bu hareketimi meşrulaştıran şey benim para harcamaya bayılmam değil. ben daha çocuğum oğlum. 2000 lirayla evime yeni bir çamaşır makinası ya da eksik gedik almam, gelirken iki ekmek bi de yoğurt da kapmam. bakkaldan çokomel alırım. yüzbinlerce çokomel alırım hem de! televizyonun karşısına geçer, dizi izlerken yerim onları. akşam babam bana meyveleri küçük küçük ağzıma layık kessin, sonra ben kumadayla zaping yaparken de ağzıma teker teker koysun isterim.
Velhasıl, işin bir de bambaşka bir boyutu var. nedense tüm bunlardan bağımsız ve aşırı alakasız olarak 5 senedir aileden uzak yaşamanın bir getirisi olarak içimde gördüğüm aşırı bir olgunluk hissi var. sanki ben bildiğin çekip çeviririm bir evi. güzel de para kazanırım, süper de bir hayatım olurmuş gibi geliyor. ama bu güzel hayata giden yol nereden geçiyor bilemiyorum. kimseye de sormam ki. gıcık oluyorum çünkü. sanırım birazdan ağlayacağım. kendimi içdış etmek istiyorum. birisi bacaklarımdan tutup aşağı doğru silkelesin beni istiyorum. içime oturan öküz azcık kalkıp iki tur atsın istiyorum. beni baskımın üzerinden ütülemesinler istiyorum. 30 derecede narin çamaşırlarla durulamaya girmek istiyorum. sonra da askıya asın beni güneşle kuruyayım istiyorum!
Ben ölmekten çok korkuyorum. çünkü ölünce nolucanı hiç bilmiyorum. hani prosedür aşağı yukarı sanırım şöyle işliyor; önce azrail melek geliyo benim canımı alıyo. sonra böyle benim gibi ölmüş herkesle birlikte bi mekanda toplaşıyoruz. israfilin düdük çalmasını bekliyoruz. sonra işte günahlarımızı ve sevaplarımızı hesaplıyolar. efendime söyliyim, sevaplarımız çoksa cennete gidiyoruz ama önce kıl gibi ince köprüden geçiyoruz. geçebilirsek ne ala memleket. geçemezsek alev alev yanıyoruz alimallah. ötemizi berimizi böcekler yiyo. ıyyyyyy!!! anneannesinin yanında büyümüş bir çocuk olduğumu çok belli ettim di mi? her neyse tüm bu ahiretsel mevzuların haricinde, beni en çok korkutan şey, herkesin ölmesini beklediğimiz o yer. napıcam. nasıl olucak. acaba annemle babamı ablamı filan bulabilicek miyim? nası beklicem dünyadaki herkesin ölmesini ya. acaba yolu bulabilecek miyim? ya yanlış yerde beklersem? çok korkuyorum ya çok. allah da sağ olsun hiç bahsetmemiş başvuru ve kayıt sürecinden. insan iki laf eder ayol, şöyle şöyle yapıcaksın, şuraya gidiceksin, şurda bekliceksin. beklerken şunu yapabilirsin, bunu yapamazsın, şu kadar süre bekliceksin diye iki kelam eder. korkuyorum ben burda ne haber! neyse çok uzattım yine ama şu anda kendimi nerde hissettiğimi anlatmanın en doğru yolu buydu bence. ben işte kendimi tam olarak o bilinmezliğin odağında hissediyorum. bir elektroşokla hayata geri dönmek, ya da daha fantastik olması için morgdan kendi kendime çıkıp milleti altına sıçırtmak istiyorum.
ya ben diyelim ki şimdi çalışmaya başladım. maaş verseler, ben gidip babama veririm sanki maaşımı. derim ki baba bu maaşı al 4 haftaya böl, her haftabaşı bana para ver. yoksa alternatif senaryoya gel şimdi; atıyorum maaşım 2000 lira, dolanırken bi elbise görüyorum.1500 lira. oha diyorum, cüzdana bakıyorum, 2000 lira var. ben bu elbiseyi şimdi aliyim, bu ay hiç harcama yapmam, kredi kartına abanırım, bi de ablamdan para isterim, idare ederim kesin ya. kafasıyla hop 2000 liranın gözünün yaşına bakmam bir kerede harcarım. para harcamaya bayılırım ama bu hareketimi meşrulaştıran şey benim para harcamaya bayılmam değil. ben daha çocuğum oğlum. 2000 lirayla evime yeni bir çamaşır makinası ya da eksik gedik almam, gelirken iki ekmek bi de yoğurt da kapmam. bakkaldan çokomel alırım. yüzbinlerce çokomel alırım hem de! televizyonun karşısına geçer, dizi izlerken yerim onları. akşam babam bana meyveleri küçük küçük ağzıma layık kessin, sonra ben kumadayla zaping yaparken de ağzıma teker teker koysun isterim.
Velhasıl, işin bir de bambaşka bir boyutu var. nedense tüm bunlardan bağımsız ve aşırı alakasız olarak 5 senedir aileden uzak yaşamanın bir getirisi olarak içimde gördüğüm aşırı bir olgunluk hissi var. sanki ben bildiğin çekip çeviririm bir evi. güzel de para kazanırım, süper de bir hayatım olurmuş gibi geliyor. ama bu güzel hayata giden yol nereden geçiyor bilemiyorum. kimseye de sormam ki. gıcık oluyorum çünkü. sanırım birazdan ağlayacağım. kendimi içdış etmek istiyorum. birisi bacaklarımdan tutup aşağı doğru silkelesin beni istiyorum. içime oturan öküz azcık kalkıp iki tur atsın istiyorum. beni baskımın üzerinden ütülemesinler istiyorum. 30 derecede narin çamaşırlarla durulamaya girmek istiyorum. sonra da askıya asın beni güneşle kuruyayım istiyorum!
6 Haziran 2011 Pazartesi
capse gel hele
odadan çıkmıştım, geri döndüğümde, isim vermiyorum Ece Demir, feysbuk çette bana bunları yazıp döşemiş. Pis stalker ve köylü ezgi:(
şu an bankamatikten para çektin
ve medline'ın kapısından girdin
peşindeyim bebeyim
wuuu
yok lan sen değilmişsin o
belki de sensin
assaffdafad
tuvalet kağıdı çalmış
kesin sensin o zaman
:D:D
ahaha fakir
of on gün anlatıcam bunu.
yakıştı mı hiç bana.
26 Mayıs 2011 Perşembe
19 Mayıs 2011 Perşembe
18 Mayıs 2011 Çarşamba
ne bileyim
insanın yazmaya vakit ayıramaması ne kadar kötü. keşke yaptığım diğer her şey, yazmadığım zamanlar
haricinde yaptığım şeyler olabilseydi. kendi kurmacamda yaşamak epey güzel. olamadığım, olmak istediğim her şeyi olabilmek çok iyi hissettiriyor. çok.
haricinde yaptığım şeyler olabilseydi. kendi kurmacamda yaşamak epey güzel. olamadığım, olmak istediğim her şeyi olabilmek çok iyi hissettiriyor. çok.
2 Mayıs 2011 Pazartesi
guess who's graduating bitchez!
Ben de biliyorum hele hele fotoğraf çektirmeleri, efendime söyleyeyim zıplamalı fotoğrafları filan ama iş ciddiye binince işte olmuyormuş.ortamda 2 yavşak varsa, birinin ciddi olması gerekir ve yavşak olan bu sefer ben değildim. Fotoğrafı çeken çocuk beni güldürmek için "miyav" dedi. Bu kadar gülebildim. Ama fotoğraflara her
baktığımda, ne kadar "shitfaced" olduğumu hatırlayacak olmak çok güzel. (bir dostum bana hep shitfaced derdi)
22 Nisan 2011 Cuma
26 Şubat 2011 Cumartesi
11 Şubat 2011 Cuma
bu nelan? bi şey yazmamışım buraya?
dur şimdi hem dolduruyorum bu kaydı; saat şu an tam 14:33
sigara almak için kalktım, montumu giydim para aldım, anahatarımı sol cebime koydum ve o da ne? markasını bilmediğim ve sadece 4te biri içilmiş slim bir sigara buldum. balkona çıkıp içtim. bence mutluluk bu. 14:34
günün ilk sigarasıyla sarhoş oldum. kanım titriyor, çok güzel ya of. çok mutluyum şu an.
14:40
sigara almak için kalktım, montumu giydim para aldım, anahatarımı sol cebime koydum ve o da ne? markasını bilmediğim ve sadece 4te biri içilmiş slim bir sigara buldum. balkona çıkıp içtim. bence mutluluk bu. 14:34
günün ilk sigarasıyla sarhoş oldum. kanım titriyor, çok güzel ya of. çok mutluyum şu an.
14:40
şimdi sigara almaya iniyorum.
iyi biriyle tanıştım.iyi biri olmasının dışında hiçbir özelliğinin olmaması.ama yine de görüşürüm. güzel bir kız ve yakışıklı bir oğlan. iki kişiler. ben birini tanıyorum.
dün hesabı ödemeden kaçamadık. "aa ezgi gidiyor musun?" sorusuna "yoo burdayım daha ya ehe" diye cevap vermek zorunda olmak ve hesabı ödemek.ki ben bile ödememek çünkü o kadar param olmamak.üstelik hesabın büyük bir kısmı bana ait değil. bilmiyorum, bazen oluyor. bazen olmuyor işte.
ben uzun zamandır neden bir şeyler yazmadığımı anladım.
çok fazla insanla görüşüyorum ve sürekli ama sürekli ama sürekli ve sürekli ve sürekli konuşuyorum ve anlatıyorum. bir şeyler işte. içki içmekten nefret ediyorum. ama içkili olmayı çok seviyorum. sonrasını da hiç sevmiyorum. sadece içkili olmayı seviyorum. işte o belki 3-4 belki 5-6 saatlik müddeti seviyorum. o sırada aklımdan geçen her şeyi yaptıran cesaret. çok güzel. beynimden akıyor bir şeyler. bazen elimde bardak, katların arasında dolaşıyorum. bazen yakışıklı çocuklar görüyorum. sigara içmeye bahçeye çıkıyorum. çakmağım hep vardır ama yine de birilerinden ateş istiyorum. konuşuyoruz. ben bir yerde düşüyorum.
eve gelip uyuyorum. sabah kalktığımda yaptığım ilk şey de dizlerime bakmak oluyor.
ben galiba kerevizleri patates sanıyorum. o yüzden böyle oluyor. yani kereviz sevmediğimden değil de, patatesi kerevize tercih ederim açıkçası. neyse, öyle işte.
bir de bugün, içinde saç bulduğum yemeği yedim.zorla zorla yedim. ay şimdi bile midem bulandı. bir de yerken düşün dicem ama yerken evlilik programı izlemeye dalmıştım. seren serengil' in saçlarını da aşırı beğeniyorum. bunu kimseye söyleyemezdim. şimdi gidiyorum. geri kalan her şeyi size. of. bye.
dün hesabı ödemeden kaçamadık. "aa ezgi gidiyor musun?" sorusuna "yoo burdayım daha ya ehe" diye cevap vermek zorunda olmak ve hesabı ödemek.ki ben bile ödememek çünkü o kadar param olmamak.üstelik hesabın büyük bir kısmı bana ait değil. bilmiyorum, bazen oluyor. bazen olmuyor işte.
ben uzun zamandır neden bir şeyler yazmadığımı anladım.
çok fazla insanla görüşüyorum ve sürekli ama sürekli ama sürekli ve sürekli ve sürekli konuşuyorum ve anlatıyorum. bir şeyler işte. içki içmekten nefret ediyorum. ama içkili olmayı çok seviyorum. sonrasını da hiç sevmiyorum. sadece içkili olmayı seviyorum. işte o belki 3-4 belki 5-6 saatlik müddeti seviyorum. o sırada aklımdan geçen her şeyi yaptıran cesaret. çok güzel. beynimden akıyor bir şeyler. bazen elimde bardak, katların arasında dolaşıyorum. bazen yakışıklı çocuklar görüyorum. sigara içmeye bahçeye çıkıyorum. çakmağım hep vardır ama yine de birilerinden ateş istiyorum. konuşuyoruz. ben bir yerde düşüyorum.
eve gelip uyuyorum. sabah kalktığımda yaptığım ilk şey de dizlerime bakmak oluyor.
ben galiba kerevizleri patates sanıyorum. o yüzden böyle oluyor. yani kereviz sevmediğimden değil de, patatesi kerevize tercih ederim açıkçası. neyse, öyle işte.
bir de bugün, içinde saç bulduğum yemeği yedim.zorla zorla yedim. ay şimdi bile midem bulandı. bir de yerken düşün dicem ama yerken evlilik programı izlemeye dalmıştım. seren serengil' in saçlarını da aşırı beğeniyorum. bunu kimseye söyleyemezdim. şimdi gidiyorum. geri kalan her şeyi size. of. bye.
5 Şubat 2011 Cumartesi
3 Şubat 2011 Perşembe
27 Ocak 2011 Perşembe
25 Ocak 2011 Salı
24 Ocak 2011 Pazartesi
20 Ocak 2011 Perşembe
13 Ocak 2011 Perşembe
what i got
why i don't cry when my dog runs away
i don't get angry at the bills i have to pay
i don't get angry when my mom smokes pot
hits the bottle and goes right to the rock
fuckin' and fightin', it's all the same
livin' with louie dog's the only way to stay sane
let the lovin, let the lovin come back to me
12 Ocak 2011 Çarşamba
10 Ocak 2011 Pazartesi
5 Ocak 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)