23 Eylül 2010 Perşembe

A K B İ L İ M B İ T İ N C E

bugüne kadar hiçbir zaman, bir kerecik bile olsun, paso başvurularına yetişemedim. onu geçtim gidip kendim paso çıkarmaya dahi üşendim. erteledim. Üniversitedeki son seneme girerken, " her şey için çok geç kaldı bu aciz beden" dememek için, bu dönem paso başvurusu yapmaya ve şehiriçinde indirimli seyahat etmeye and içtim. Fakat bu kayıttaki asıl meselemiz bu değil. Ben çok önemli bir noktaya parmak basmak istiyorum...AKBİL SESİ VE BU SESTEKİ AYRILIKÇI HEDE. Evet. toplu taşıma araçlarını kullananların olmazsa olmazı akbil, nam-ı diğer akıllı bilet. nasıl ki ters hilal şeklinde bıyığı olanları ülkücü diye, fırça bıyıklıları akepeli diye yaftalabiliyorsak, kişinin kullandığı akbille, hatta akbil sesine göre de bir takım "sığ" tahliller yapmamız mümkün.

Tam akbil sesi dıı-rıııı şeklindeyken, yarım akbilden (yani öğrenci akbilinden); dırırı diye diğerinden daha kısa olduğunu söyleyebileceğimiz bir ses çıkıyor. Buna hiç dikkat etmemiş olmamalısınız. Her neyse, geçen gün kendimden son derece emin bir şekilde, ucunda 20 liraya aldığım gerizekalı bir peluş bulunan anahtarlığıma takılı olan akbilimi çıkarıp, akbil basma düğmeciğine bastım. bu sırada da nereye geçeceğimi seçiyordum gözümle. tabi bunlar saniyeler içinde oluyor. alıştığım dııı-rııı sesi yerine, DARA-RAA, DAARAA RAAAA sesini duymamla göz bebeklerimin büyüdüğünü hissetmem bir oldu. ilk anda ne olduğunu anlayamadımsa da, akbilimin içinde yeteri kadar para kalmadığını farketmem pek de zaman almadı...evet, kadıköye gidecek kadar bile param yoktu akıllı biletimde.
Bu sırada bütün otobüs bana bakıyordu. Gördüm... Beyaz gömlekli kadın, yanında oturan kızın kulağına eğilip, "akbili bitmiş..." dedi. Yaşlı bir teyzenin "vah vah vah yavrıım" larını duymamak için sağır olmak gerekirdi. Onlara, "bana acımayın!" dercesine elimi çantama atıp cüzdanımı çıkardım. bozuk para gözünden yeteri kadar para çıkmayınca mecbur 50 lira vermek zorunda kaldım otobüs muavinine...Muavin sinirlendi." nası bozcam ben bunu ya" dedi. Bu sefer de paramla rezil oluyordum... Sevgilimden yemediğim binbir triple parayı alıp bir şekilde bozup, para üstünü bana uzattı. paramı alıp cüzdanıma koydum ve ilerledim. Yer yoktu. tam "mecbur ayakta seyahat edeceğim" diye düşünordum ki, başında dikildiğim adam kalktı. Etrafta yaşlı, hasta, gazi, hamile, malül filan var mı diye bakmadan hemen yerleştim koltuğa. Bindiğim otobüs, her durakta durup, normalde 10 dakika olan mesafeyi, 45 dakikaya kadar uzatma konusunda eşsiz özelliklere sahip bir otobüstü. "la havle vela kuvveten illa billah" diye iç geçirmekten, avuçlarımın arasında kendiliğinden tesbih oluşmaya başlamıştı...Çok sıkılıyordum.
Yaşadığım akbil olayının etkisini üzerimden hala atamamıştım. Üstelik otobüsün gittiği yöne sırtımı dönmüş bir şekilde, geri geri gidiyordum. Biteceğine dair tüm inançlarımın azalmaya başladığı otobüs yolculuğumu bir nebze de olsun neşelendirmek için kendime bir oyun yarattım. "Akbil sesinden insan tahmin etmece". Her durakta nerden baksan 7-8 kişi biniyordu. Aynı sayıda insanın inmediğine dair kanıtlardan birisi, başımda dikilen kadının, ağzıma girmek üzere olan çantasıydı. huzursuzca yüzüne baktığımda," napiyim arkadan sıkıştırıyollar" der gibi bakmıştı bana...
Neyse, otobüse binen insanları tahlil etmeye başlamıştım. Bu kişiler her şeyden önce, genellikle orta-alt sınıfa mensup yolculardı. zira ben üst sınıfın otobüs kullandığını ne gördüm ne işittim. Hayır, bizim de paramız var yani allaaamabinşükür, yanlış anlaşılmasın. ben orta-alt sınıfım diye otobüse binmiyorum. ulan evimin önünden 1.5 liraya kadıköye gitmek varken neden taksiye 10 tl vereyim acelem yoksa? mantığına sahip olduğum ve toplu taşımayı desteklediğim için kullanıyorum. (mesajlı) Neyse, devam ediyorum, akbil sesi yarım çıkan kişiler, öğrenciler ki işgünlerinde genelde marmara üniversitesi göztepe kampüsünde iniyorlar, tam basanlar ise genelde yaşlı ve hasta, ya da çocuklu kişiler oluyorlardı. Çünkü onlar da, genelde göztepe eğitim ve araştırma hastanesi durağında iniyorlar. Genelin dışındaki diğer yarım akbilliler ya kadıköyü' ne gezmeye gidiyorlar, ya dershaneye, ya da karşıya geçmek için rıhtıma iniyorlardı. Genelin dışındaki diğer tam akbilliler ise, ya kadıköyüne gezmeye, ya kadıköye gidene dek herhangi bi yerde oturan komşularına, akranlarına, ahbaplarına ya da günlük işlerini halletmeye gidiyorlardı. Sesinden tanıyabildiğim yarım akbillinin çok büyük ihtimalle öğrenci olduğunu anlamak çok da zor değil. Bunu düşününce bir an sinirlendim ve, "otobüstekilerin benim öğrenci olduğumu bilmesine ne gerek var lan?" dedim içimden, anlamsızca. Akabinde de DARAA RA DARAAA RAAA sesinin ne kadar korkunç olduğunu düşünmeye koyuldum. Bana kalırsa bu ses dünyanın en aşağılayıcı, en insanlık dışı, insanı resmen toplum içinde rezil etmeye yönelik bir ses. bütün otobüsün akbilinin bittiğini görmesine ne gerek var? bu zalimlik niye iett? NEDEN? akbil resmen ağlıyor arkadaşlar. resmen! DARAA RAA-DAARAA RAAA yani; POROM BÖTTÖÖ, POROOM BÖTTÖÖÖ ya da BÖN FÖKÖRÖM BÖNÖM POROM YOÖK diye bağırıyor bu allahsız. rencide ediyor kişiyi. rencide oluyorum. rencide! yukarıda da bahsettiğim gibi otobüste de tam para çıkarıp muavine vermek, ayrı bir problem zaten. muavine 50 lirayı uzatırken sağa sola, küstahça bir tebessüm ettiğimi düşünün, içimden, "siz bu kadar parayı bir arada gördünüz mü zavallı yoksullar hahaha?" diyormuşum gibi düşünün. bir de gıcır 50liğinizin üstü olan bol bozuk paraları avucunuzun içinde birarada tutup, yere düşürmeden cüzdanınıza tıkmaya çalışırken ki acizliğinizi... Tüm bunlar her gün her dakika yaşanıyor arkadaşlar. Türkiyemiz bu akbil sesine ve komple otobüste ücret ödeme olayına müdahale edip, akbillere daha barışçıl, daha masum, daha bütünleştirici sesler koymadıkları müddetçe otobüslerde sinirler gerilecek... Söylemedi demeyin.

önemli not; yazının ortasında sigara içmeye çıktığım, arada bilimum iş yaptığım için herhangi bir bütünlük olmadığının farkındayım.beni de böyle sevin.

1 yorum: