16 Ekim 2012 Salı

Senli Benli

hayatımda hiçbir şey ama hiçbir şey, en kaba tabirle o kadar "koymamıştı".

Şimdi, çok bilindik şeyler yazacağım. Hazır mısınız? Eff peff scroll down. Hop bitti gitti.

Terk edilmiştim. -ki bence terk edilmek dünyanın en normal şeyi- hala zırıl zırıldım ve hala kovalamacalardaydım. belki pişman olur, belki vazgeçer, belki de beni deniyordur. ne bileyim.

sürekli darlıyor, darlıyordum. o da sürekli beni iteliyordu. kibar olmaya çalışırken bazen dayanamayıp kabalışıyordu. kalbim çok kırılıyordu. gel gelelim hak ediyordum, yalan yok. kibar davrandığında umutlanıp iyice cozutuyordum zira. "sanırım beni hala seviyor hehe, hemen şımarayım."

kabalaştığında, "hayır sevmiyor, ama seviyor da olabilir, onun da kafası karışık ama kesin sevdiğinden böyle yapıyor ya evet kesin seviyo oh be seviyo!" diyordum.

bi gün kadıköyde deli manyak gibi içmiştik bir kaç arkadaşımla. azıcık güleyim diye bana gül almışlardı. aslında güzel bir gündü. ama çok darlandığında çok abartılı eğlenirsin ya hani, hah aynen öyleydi işte. buruk buruk abartılı kahkahalar atmıştım.

...

"aynı filmlerdeki gibi"

arabaya bindik. geri döndük kadıköyden. yolda düşünüyordum. yanına gideyim, konuşayım. darlamıyim, arkadaşmış gibi davranayım, kaçmasın benden. ama görmeye ve konuşmaya çok ihtiyacım var. bi şekilde yanına gitmeliyim. peki ne konuşucam? ne dicem? neden geldim? neyse ya, buluruz bir şeyler. en kötü ağlarım. neden ağlıyorsun diye sorar. ordan girerim. belki yalan söylerim. "oluum biliyo musun nooolduu!!!" (hiçbir şey olmadı)

Freud'un Psikanalitik Kuramı'na göre, Sembiyoz döneminde bebek, "çevreden bihaber durumunun etkisiyle artık hafiften annesini ayırt eder ancak annesini ve kendisini net sınırları olmayan “ikili birlik” şeklinde birleşmiş olarak algılar. Bebek yaşam ihtiyaçlarını karşılatmak için başka bir insanla bağlantı kurmalıdır, bunu da bu ihtiyaçları çeşitli yollarla aktararak yapar; bu bazen açıkça aktarılırken bazen de ileride öznelerarası iletişim olarak adlandırılacak olan annenin katıldığı bir yolla olur. Anne, çocuğun ihtiyaçlarını karşılarken bebeğin ilkel kendiliğinin otomatik ayarlandığı aynalayıcı referans çerçevesi sağlar, böylece çocuk artık “o annenin çocuğu” olur."

Onun farklı bir kimse olduğunu algılayabiliyor, fakat ondan bağımsız kalamıyor ve yaşayamıyordum. ya da öyle zannediyordum. ki kesinlikle öyle zannediyordum. hehe.

...

Arabadan indim, elimde bir gül vardı. biranın etiketini yolan bir kimse olarak gülün bir kaç yaprağını bilinçsizce kopardığımı söylememe gerek yok sanırım... koparmışım.

ona doğru yürüyordum. alkolün etkisiyle yüzüm gülüyordu. niyeyse keyfim de birazcık yerindeydi. yanına yaklaştığım, atmosferine girdiğim için olabilir mi? hatırlamıyorum, bilmiyorum. vadevır.

ayrılalı daha 1 hafta olmuştu. bunu biraz geç söyledim sanırım. önemli bir detay aslında. neyse, daha 1 hafta olmuştu sadece.

kapısına gittim. kapıyı tıklattım. hiç ses gelmedi. ben de açtım ve içeri girdim.

ışık loştu. içeride iki tane tombul şarap kadehi, bir şişe kırmızı şarap, yerde renkli ve büyük minderler, minderlerin üstünde yatar pozisyonda -neyse ki giyinik- bir kız, yerden kalkmak için ellerinden kuvvet alan o, elinde yolunmuş bir gül ile anlamsızca boşluğa bakan bir ben vardım. bu öyle bir andı. bir fotoğraf karesiydi. romantik komedilerden aşina olduğum bir sahneydi. Aynı filmlerdeki gibiydi.

"Bir klasik; şakaklarımdan bin derece su akıp parmak uçlarıma ulaşmıştı."

O diyecek bir şey bulamayıp gevelenirken ben girdiğim hızla dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Hızlı hızlı yürüdüm koridorda. Sonra durdum. Gördüklerimin gerçek olup olmadığından emin olamamıştım. Teyit etmem gerekiyordu. Geri döndüm. Hızlı yürüyordum. çok hızlı. Sanırım zamanda yolculuk yapıp saniyeler öncesine dönmeyi başarmıştım.

İçeri tekrar girdim. Kızı tanıyordum. Kız ve o çok mahçup bakıyordu. Daha 1 hafta olmuştu. Zaten mahçup olsundu.

Artık ikisi de ayaktaydı. Toparlanmaya çalışıyorlardı. Ben ağız dolusu küfür ederim sanıyordum. Çok sinirliydim. Çok kızgındım. Ve çok aşıktım. Edemedim. Utanıp tekrar odadan çıktım. Geri girdim. "Ben buraya gelmiştim. seninle konuşmak istemiştim" diyebildim. ha bu arada, çok ağlıyordum.

Tekrar çıktım. Koşar adım uzaklaşıyordum radyoaktif bölgeden.

Arkamdan bağırdı. Ne dediğini duyamadım. Merak da etmedim. (etti, çok etti)

Onu affetmeyi hiç düşünmedim. Hep kötülüğünü istedim. Çok üzülmesini ve mutsuz şeyler yaşamasını istedim.

...


Üstünden uzun zaman geçti. Ama geçmedi.

Onun benden ayrı bir hayatı olduğuna ya da olabileceğine inanmıyor ve kabul edemiyordum. Kendimden ayıramıyordum.

...


"İnsan çok garip."



Hani sigarayı azaltarak bırakabileceğine inanırsın ancak bu aslında kafanda bitirmen gereken bir şeydir ve bir gün daha içinden 4 tane sigara içtiğin paketi buruşturup atarsın ve bir daha sigara içmezsin ya, hayata dair bazı şeyler gerçekten bu şekilde işliyor bence.


Yine Freud'un Psikanalitik Kuramı'na göre çocuk, aynadaki yansımanın kendisine ait olduğunu algılayabildiği zaman, ayrı bir birey olduğunu fark eder. Artık annenin bedenine bağlı değildir.



Çok yorulmuştum. Böyle aşk meşk işleri insanın zihnini çok oyalıyor. Çok glikoz yakıyor, çok enerji emiyor. Harbiden yorulmuştum.


"Güzel fikirler her zaman saçma sapan zamanlarda aklıma düşer."

Bir gün şöyle oldu; kendim için bir şeyler satın alırken ve üstelik kendi kendimeyken, kendimle alakalı kendim için kendi kendime bir şeylerin peşindeyken, bi anda onun benden ayrı bir hayatı olabileceğini kabul etmek yerine, benim ondan ayrı bir hayatım olduğunu fark ettim. bu uzun hikayeye bu kadarcık bir son yazabildim. bu arada o gün çok para harcadım.


ve tam bir gerizekalı olduğuma karar verdim.

fakat çok tatlı bir gerizekalı.