5 Nisan 2013 Cuma

anılar anılar simdi gözlerimde canlandılar

asla unutamadığım gereksiz şeyler;

-göztepe benzincinin orda, ailece arabanın içinde ışıklarda bekliyoruz. arabamız beyaz. benim camım açık, bi kadın yürüyor yan kaldırımda. kucağında bebek var. look diyor, look, beyaz araba, white car, a white car, beyaz bir araba, white car diye tekrarlıyor bizim arabayı göstererek.

-anaokulunda göztepe pansiyonluya gidiyordum. ablam da ilkokuluna gidiyordu aynı okulun. ablamın arkadaşları beni aşırı seviyodu hep yanaklarımı sıkıp öpüyolardı. ablamın arkadaşı gizem, "doğum günüme ezgi de gelsin" demiş, beni de götürmüşlerdi. gittiğim ilk doğumgünü partisiydi. çok heyecanlıydım ve aşırı dikkatli davranıyordum. fakat kasılmaktan ve heyecandan masaya bi şişe fanta döktüm. bütün börekler ıslandı. gizem ablanın annesi üzülme üzülme bi şey olmaz demişti. ablam masanın altından bacağımı cimciklemişti. ağladım, annemler gelip beni aldılar. sadece bardağıma fanta doldurmak istemiştim.

-kreşteyken ise petek çocuk yuvasına gidiyordum. servisimiz vardı. ben okula 3 yaşımda başladığım için en küçük ve en tontiş çocuk olarak yine çok fazla seviliyordum. serviste herkes benim yanaklarımı sıkıp kucağına alıp agucu mugucu yapardı. bi keresinde bi öğretmen servise bebeğini getirdi. benden daha küçük ve benden daha tontiş. herkes onla ilgileniyordu ve ben aşırı derecede kıskanıyordum. bebeğin bi parmak kuklası vardı. annesi parmağına takınca bebek gülüyordu. yani susturucu oyuncak. ben kullanılmış bir mendil gibi bir köşeye fırlatılmışken ve ağlamak üzereyken koltukta bebeğin parmak kuklasını gördüm ve hemen alıp donumun içine soktum. bi süre sonra bebek ağlamaya başladı ve herkes parmak kuklayı aramaya koyuldu. ben hiç sesimi çıkarmadan bekledim. bebek ağladı. kuklayı vermedim. bebek ağlamaktan boğulacak gibi oldu. yine vermdim. servis evime geldi, indim. parmak kukla şu an hala bende. bebek büyümüştür. piç kurusu. bi servise iki sevimli çocuk fazla tamam mı!

-üniversite 1.sınıfta integralli türevli math 101 dersindeki asistanım ahmet'i çok seviyordum. kopya çektiğimde "kopya çektim ben, quizimi 0 yap" diye mail atacak kadar çok seviyordum hem de. onu aldatamazdım çünkü. ahmet benimle çok ilgilenirdi. boş quizlerimi topladıktan sonra, kendi doldurduğu çok olurdu. tüm bunların haricinde sohbet de ederdik. sohbet etmeyi de severdim. bu ilişkiyi kimseye anlatmıyordum. sınıftan bi arkadaşım, ahmetin onun quizlerini doldurduğunu, arada muhabbet ettiklerini, baya iyi arkadaş olduklarını ve ekstra etüt yaptıklarını söylediği halde kimseye anlatmadım hem de... aldatıldım. ve dev bir aldatılma acısı yaşadım. ahmetin bunlardan haberi yoktu ama onu hiç affetmedim. bir daha onun resitasyonuna katılmadım.

-hatırladığım en eski şey; ben kare elbezleriyle oynamaya bayılıyordum. babam hafif nemlendirdikten sonra bana verirdi bezi ve ben salonda masanın altına girip, bu bezi 4 kat yapar tekrar bozar ve tekrar katlayarak saatlerimi geçirirdim. elbezi kuruduğunda katlamayı sevmiyordum. masanın altından bezi çıkarttığımda babam alır, ıslatır bana geri verirdi. bi kere uzattım ve babam bezi almadı. uyumuştu çünkü. ben de bezi tükürük yağmuruna tutarak ıslatmış ve oyunumu oynamaya devam etmiştim. gerizekalı olduğum zannediliyordu. fakat sonra süper zeka olduğum keşfedil....MEDİ :D

-yine anaokulundayken aşık olduğum bir çocuk vardı; ekin. sarı, amerikan traşlı saçları vardı. spor saatinde mum duruşunu en güzel ikimiz yaptığımız için öğretmen ikimize de birer çokonat vermişti. ekinin çokonatı erimişti. ekin yanıma gelip değiştirelim mi, sen bana onu ver diyerek elimdeki çokonatı almıştı. bana erimiş bir çokonat vermişti. ekin galiba bana aşık değildi. ama o erimiş çokonatın çöpü 1 yılı aşkın odamda durdu. teşekkürler.

-sanırım en çok barbielerimi seviştrirken ve ah uh diye sesler çıkarırken babanemle dedeme yakalandığım zaman utanmıştım. lanet olası ken'in siki yok, lanet olası barbie'nin amı yok. ama hala seks.

-ananemde kalırken mahalledeki çocuklara niyeyse okuma yazma öğretme misyonunu üstlenmiştim. öğretmeye çalıştığım ilk kelime tabii ki; EZGİ idi. hiç kimse neden böyle bir şey yaptığımızı sorgulamıyordu.... ve ben de EZGİ den başka bir kelime yazmayı bilmiyordum :')

-dedem öldüğünde hayatımın bir ilki yaşanmıştı. ilk kez sevdiğim biri ölmüştü ve hayatımın da en boktan günüydü. abim ablam ve ben dedemin evinde büyümüştük. dedem bizi çok severdi. babanemle kavga bile ederdi çocuklarıma ben kahvaltı hazırliycam diye. bir de çok beyfendi bi adamdı. dedemle çarşıya çıktığımda onunla gurur duyardım. serçe parmağını uzatırdı bana, onu tutar, öyle yürürdüm. dedem hep takım elbiseli ve fötr şapkalıydı. çarşıda esnafa kibarca şapkasını kaldırarak selam verirdi.

öldüğü gün dedemin evine gittiğimizde dedem yatağında yatıyordu ve üzerine bir çarşaf örtmüşlerdi. abim ablam ve ben içerde herkes ağlaşırken dedemin yanına gittik ve ölüsünü öptük. pamuk gibiydi yine dedem. yanına yattık üçümüz. ablamla ben iki yanına, abim de ayak ucuna. andık onu. sonra büyük bir sessizlik oldu ve bir kahkaha patladı. sonra hepimizin sinirleri bozuk olduğu için gülme krizine girdik. başta çok utandık kendimizi susturmaya çalıştık ama espri filan yapıyoduk baya taşak muhabbeti çevirmeye başladık. bi yandan da ölü dedemin elini öpüp özür diliyoruz filan. çok saçma bi durumdu. sonra ağlıyoruz, sonra tekrar gülüyoruz. annem geldi, bizi evden kovdu. gidin dışarda gülün dedi. biz kahkaha ata ata çıktık, dışarı çıkınca ama yine ağlamaya başladık. eve geri geldik. baktık hoca gelmiş kuran okuyor yine gülme krizine girdik. annem bize çok kızmıştı. sonra dedemin yanına giderek yine özür diledik. sonra dedemi götürdüler. öyle.