29 Nisan 2010 Perşembe

hım ok

http://www.ozlediginiz-kisi-su-anda-baska-bir-kisiyle-uyuyor.com

25 Nisan 2010 Pazar

zumgeburtstagvielglück

merhaba,

bugün, şimdiye kadar, hiçbir şey yapmadım.
belki sonra yaparım.

ispanya seyahatimi anlatmak istiyorum.ama ugurun klavyesinden hoslanmadım.tuşlar etli etli böyle rahatsız oldum.
of soğukmuş be. eller de üşüdü.

24 Nisan 2010 Cumartesi

sahici kürkçü dükkanı flowu

son 10 günümü özetleyeyim;

kadıköy-madrid-barcelona-madrid-kadıköy

23 Nisan 2010 Cuma

23.04.2010

yer:madrid,calle leganitos
saat:3.49

kamuflaj
seviyesizler
vidanjör
ispanyolcayı yaşayarak öğrendim, kitap kalem açmadım
çok acıktım
sibel hadi gel bitiyo
-bir atasözü söyle:
-çimlere basmayınız
röbdoşambır
ezgi seni göremiyorum çünkü gözlerim kapalı
dudağınıza layık
kızlar bizi sevmediler
burası bir erasmus evi
tam gemidededede olmamıştık mı?
kola koy
abi insomnia diye bi hastalık yok. sabaha kadar takılmaca, pes atmaca var.sonra rapor bile alabiliyosun.oh amınakoyim düzen bize çalışıyo.
halimize bak toplama kampında gibiyiz
fernando metro durağındaymış.kim gidiyo kurtarmaya?
i cant speak spanish.i am barbarian.i am cruel.i am ottoman.adios.

15 Nisan 2010 Perşembe

çok gerginim


daha ileriki bir tarihte olduğunu sandığınız, ya da öyle olmasını çok istediğiniz için zihninizde ileriki bir tarihe ittiğiniz assignment'ın deadline' ının aslında yarın kadar yakın bir zamana olduğunu öğrendiğinizde hissettiklerinizi tarif etmenizin mümkün olmadığını sanmayın. ben tarif edeyim sizin yerinize; y....k gibi hissediyorsunuz.

Dİ Mİ?

hele bir de sigaranız bitmişse, bence gidin çılgın atın bir yerlerde.

MANTIKLI MIDIR?

14 Nisan 2010 Çarşamba

i love kraltv

bence tanrının yarattıgı en güzel sey murat boz' dur. aksini iddia edenin alnını karıslarım.inanmazsanız inanmayın, ben hastasıyım. geylordum benim.

kürkçü dükkanı -bu bir denemedir-

her zamanki saatte, her zamanki mekanda, her zamanki yerimde, her zaman içtiğimden ısmarladım ve beklemeye koyuldum.

her zamanki gibi gecikti.

geldi, yanıma oturdu. bana daha bir sey söylemeden büyük bira istedi barmenden.
birası gelene kadar da konusmadı. birasından bir yudum aldı ve,

-naber?
-iyi sayılır.sen?
-ehh işte.
-aç mısın ya? bir seyler yiyelim mi?
-yok değilim ya. sen açsın sanırım?
-evet de cok değil. neyse bi ara cıkar bi pilav filan yeriz.
-tamam.

yüksek taburelerde yanyana oturup, birbirimizin yüzüne bakmadan konusuyorduk. muhabbet -ne kadar muhabbet dersen artık ona- o kadar havadan ve sudandı ki ciddi ciddi devlet meteoroloji işlerini yerdik bir süre. "güneşli gösteriyordu sabah baktıgımda, su halime bak sıçan gibi ıslandım! bilmiyorsanız yazmayın kardeşim, bugünlük de bilemedik diyin!! "

ilk birasını o kadar hızlı içer ki, sen daha ilkinin yarısına gelmemişken o ikincinin yarısını çoktan geçmiştir bile.

eli ayağı durmuyordu. ben cok sakindim. sadece her türlü ruh hali içindeyken de yaptığım gibi dizimi sallıyordum sağa sola... aradan cok uzun zaman gecmisti ama birbirimize alısmak icin uzun zamana ihtiyacımız olmadı.boş bardağını barmene uzatıp, 1 tane daha büyük bira söyledikten sonra elini dizime koyup beni durdurdu ve yüzüme bakarak söylediği ilk cümlesi geldi; "bitmiş galiba? nasıl oldu?"

-normal
-iyi misin?
-iyiyim.neden olmayacakmışım?
-bilmem.
-senin işler nasıl?
-kötü ya. ayrılıyoruz. gerci ben alıstım. ama işte hukuki kısmı cok can sıkıcı.insan ugrasmak istemiyor.
-doğrudur.
-ee anlatsana.neler oldu?
-öyle iste yani neyi anlatayım.
-aa bu arada saçın güzel olmuş.
-sağ ol.cok net bir kadın tribi aslında.
-haha iyi olmus iyi, değişiklik iyidir.

hiç değişmemişti.ne konuşması, ne koca kahkahası, ne de konuşurken elini nereye koyacağını bilemeyen yaramaz cocuk halleri. sadece biraz zayıflamıştı ve gözlerinin altı çökmüştü.bana kalırsa yine yakışıklıydı. baskasına sorsan, hala serseri. gecen süre içerisinde 3 kadınla evlenmiş, 2 kere de boşanmıştı. Şu anda da 3. boşanma davasıyla uğrasıyordu. "Aaah kadınlar!" derdi. Bukowski' yi cok severdi.alkol,sigara ve kafa açıcı -belki de kapayıcı- maddelerin çoğunu kullanırdı.son durumundan haberim yok gerci...uykusuzdur. ben nasıl severim rüyalarımı anlatmayı. o uyuduğunu bile hatırlamazdı ki rüyasını anlatsın. hic de sevmezdi dinlemeyi ya, yine de "hıı öyle mi olmuş hayırdır inşallah" derdi ilgileniyor gibi gözükmek için. komikti. gercekten güldürürdü beni. okurdu. biraz pisti. umursamazdı yani gömleğindeki ketçap lekesini. ya da çözülmüş bağcıklarını. kalabalığı sevmezdi. ben isterdim ki hep kadife sokakta içelim ama o hep elimi tutar moda'ya sürüklerdi beni. "burası daha sakin, neden baskasının gürültüsünü dinleyelim ki? birbirimizi duysak yeterli." derdi...

-vallahi bravo. di'li gecmislerin hepsi currently de true.
-ilginç bir cümle oldu?
-bosver.

ben, okul bittikten sonra, akademik kariyer heveslerimden süper bir iş teklifi üzerine vazgectim ve cok iyi maaş alıyorum. kendime ait bir evim var.moda'da. 4,5 senelik nişanlımdan 1 hafta önce anlaşmalı olarak ayrıldım. bunun dışında herhangi biriyle ciddi bir ilişkim olmadı. kısa süreli ve cok miktarda iliski yasayıp, kendimi tüketmiştim, bambaska ruhlara girip cıkmıstım ancak bu beni daha da üretken yapıyordu ve işimde de başarılı olmamı sağlıyordu. hiç evlenmedim. 1 hafta önce ayrıldığım nişanlımla 3 sene birlikte yaşadım. bence iyiydik. yani son 6 ayı saymazsak...osman'la arada bir konusuyorduk. cok nadir de olsa karsılasıyorduk. o'nu bulmak cok kolaydır. yeri yurdu belli adamlar vardır ya hani, osman iste onlardandır. eğer birlikte olduğu kadın onu pahalı bir yerde yemeğe çıkmaya zorlamadıysa, kadıköyde içiyordur kesin. en fazla modaya gitmiştir.ama kadıköydedir.şuralarda bir yerde büyük bir bira içiyordur. yalnız gelir, yalnız çıkmaz. kadınlar sever onu.cünkü serseridir.
görüsme fikri nerden nasıl cıktı bilemiyorum.hatta ne ara sözleştik, ne ara saate ve mekana karar verdik filan hiç hatırlamıyorum.ama işte buradayız.birlikte.içiyoruz.ikimiz de bir çeşit başarısızlıklar yaşamışız ve üzerine laflıyoruz.

-kıçın büyümüş haha
-sağol, su an duymak istediğim son sey bu olabilir.
-hahahaha saka yaptım. ya hadi sigara içelim.ölücem.sigaran var mı?
-ben bıraktım sigarayı.
-şaka yapıyosun!!!salak mısın kızım sigara bırakılır mı? ya hiç başlamazsın ya da hiç bırakmazsın.
-şaka şaka içiyorum.HER ZAMAN İÇİYORUZ YANİ.
-vaay, unutulmamış. o adama noldu acaba ya öldü mü kaldı mı hahaha cenk ya adamım!!
-hadi kalk, biranı da al.
-tamam.

dışarı cıkıp ikişer tane sigara içtik ardarda. bu sırada, birkaç tanıdık gördü ve onlarla muhabbet etti. içeri girip, yerimize oturduk. biraz eski günlerden konusup güldük.bu sırada ben dördüncüyü içiyordum, o altıncı birasını bitirmişti. ben onu terketmiştim. cok kovalamıştu beni ama sonunda cok yorulmustu o da. ailem onu istemezdi. "pis bir cocuk, serseri o, sana yakışmıyor, hem ağzı da bozuk" derlerdi. bunlara hiç kulak asmadan yasamımın cok büyük bir kısmını onunla gecirmistim.hatta "sevgili" olarak hayatımdan cıktıktan sonra bile, fiziksel olarak büyük yer kaplamaya devam etti uzun süre.sonra işte başkaları filan derken, azalarak bitti.

9.birasına geçtiğinde hala sarhosluğa dair bir belirti gözlenmiyordu kendisinde.bense biraz iyiydim. caktırmamaya calısıyordum ama hemen anladı.dalga gecti."sen hep böyleydin kızım, iki birada sarhos oldugun günleri bilirim, hatta o iki birayla kusmustun bir kere de nası zor temizlemistim heryeri.ıyy iğrenc kadın hahahah" diye devam etti. 10 dakika falan hic konusmadık.

-seni cok özlemisim ya.
-ben de özlemisim galiba.
-galiba mı? yalancı. bariz özledin sen de.hem de cok özledin.
-olabilir.
-salak kadın.
-sus be gerzek.
-hadi pilav.
-hadi.

pilavcıya gittik. hesabı bana ödetti. sonra kalkıp modaya yürüdük. ellerini cebine sokup, önden önden yürüdü. beni eve bıraktı. çantamı yere attım, maillerimi kontrol ettim ve dişlerimi fırcaladım.üstümü degistirip kanepeye attım kendimi.televizyonu actım.15 dakika sonra kapı acıldı ve içeri girdi. anahtarı portmantoya astı. elindeki siyah poşette 7 tane bira, 2 paket sigara ve cok sevdiğimi bildiği soslu mısır vardı.

uyumadan önce söylediği son şey;

-uzun bir tatilden dönmüş gibiyim, evimi özlemişim.

oldu.




-böyle bir şeyin gerçek olabileceğini düşünen yoktur umarım. tamamen uydurmacadır.

13 Nisan 2010 Salı

parmagında yüzükler, kolunda bilezikler


bak şimdi.

birisinin gönlünde taht kurmuşsun.oturuyorsun filan o tahtta.hizmetkarlarından sakız istetmişsin.kavunlu karpuzlu filan.nası şahane.çiğniyorsun.hayatının en büyük balonunu şişiriyorsun.tam geri hüpletecekken yere düşüyor sakızın.yerden alması için birisine bakıyorsun.kimse yok o anda.iş başa düşüyor.sen eğiliyorsun. bu sırada tahtının altında bir yazı gözüne çarpıyor; "bunu yazan tosun, okuyana kosun"
bir de ekstra olarak su link verilmis; http://www.nolur.com


N' APARSIN?

cok degisik kafalar.

12 Nisan 2010 Pazartesi

lost in bazaar

kamonçiks

cuma aksamı; sanırım karga yerine, madrid' de bir byerde sangria iciyor olacağım.
cumartesi aksamı; sanırım karga yerine, barcelona' da bir yerde sangria iciyor olacağım.

10 Nisan 2010 Cumartesi

ucurtmayı ben cizdim

hayatımda hiçbir sayfayı 20 dakikada okumamıstım.sevgili yasar kemal, beni mi deniyorsunuz? kusuruma bakmayın ama pas gectim hayran kaldıgınız cicekleri anlattığınız 8 sayfayı.

bugün bir degisiklik yapıp, güne sigara yerine baklava ile basladım. nazım baklavayı buzdolabına koymus gece, sekerlenmis, kaskatı olmus. besindir, iyidir diye yedim yine de. saat 07.00 civarıydı.

sonra yattım yine. ayaz geldi. kedi hic sevmiyorum ama ayaz bambaskaymıs. birbirimizi izledik uzun süre.cok yakısıklı buldum onu. gel lan seviyim seni azcık diye enseden kavradım, pati attı, kaçtı. .

10.30 da karaköy güllüoğlu'nda bulustuk. marlouse cok tatlı bir kadınmıs.ve fransız degilmis. cok ilginc bir tur attık. "ezgi oraya gitmeyelim, metruk bir yere benziyor" cümlesini kurabilen, yakın bir zamanda da hüseyin isimli bir adamla evlenecek olan bir dutch ile çukurcuma senin galata benim dolastık.osmanlıca gördügümüz her yazıyı cektik. cok yoruldum. yokusları cıkarken, keske bacaklarım daha uzun olsaydı diye düsünüyordum. marlouse, "ben seni hep kadıköy' de görüyorum" dedi bana.doğrudur dedim. gözlemeciye gittik.

uykusuzluktan ölecektim. starbucks a girdim. kitap okurken uyuyakalmıs numarası yaptım. yok, gercekten uyudum.kitap okudugum numaraydı. simdi de arkamdaki kanepeye göz kırpıyorum.

ben sanırım erdim.son ses, battlefield bad company 2 oynanan bir odada 1 saat deliksiz uyuyabildim. bak son ses diyorum.

9 Nisan 2010 Cuma

her şey olabilir.

o memo

bugün, kahvaltı masası konumuz "emo"lardı.yani bu konu nasıl açıldı bilemiyorum.ben sofraya oturdugumda, babam genellikle siyah giyindiklerini, yüzlerinin cok temiz oldugunu, erkeklerin oğlan gibi olduğunu, evlerine çağırsalar gitmeyeceğini söylerken; annem, "aa hiç öyle değil, duygusal pankçıymış onlar, renkli giyiniyorlar hep, saçlar boyalı filan. cok mutsuz cocuklarmıs." diyordu. "hayır sen nerden bileceksin ben hep kadıköyde görüyorum.kadıköy'ün iki şeyi ünlüdür; pilavcısı, emosu.sen bilmezsin hehehe" diye devam ettirdi babam. annem bu duruma baya gıcık olup "iç dünyanın karanlıklığını dısardan renkli giyerek dengelemeıejıjfıe..." diye devam ederken söyle bir sey ile lafı kesildi;

"öf yani kısaca ezikler!!"


bunu 56 yasında bir adamın, icinde haset kalmıs gibi söyledigini düsünün. (peki bu neyin haseti? ) agzımdaki cayı kahvaltı masasına püskürtmek suretiyle çılgın attım. masadan kovuldum. açım.

8 Nisan 2010 Perşembe

7 Nisan 2010 Çarşamba

murat boz- iki medeni insan.

bundan sonra ölene kadar bunu dinliycem. cok ciddiyim lan .COK SEVDİM :(

seneler önce nazlı kardesimle tatile gitmistik. geceleri iple cekerdik, ankara havası calsa da oynasak diye. 13 gün boyunca her gece damat halayı, misket, ankara havası ne varsa öğrenip icra ettik. nazlı, oryantal yarısmasına katılmıstı hatta. "nasolsa bi daha gelmicez yae.nerden tanicaklar beni" kafası hasıldı.(temmuzda yine gideceğiz, hadi bakalım)
tatilden döndükten bir kaç gün sonra da rock'n coke a gitmistik. cok acı cektik. cok. cesitli genc arsızlıkları vardı. oysa geldiğimiz yerde samimiyet halaydan doğardı. ne bileyim ya. degisik isler bunlar. neyse. ben biraz daha murat boz dinleyecegim.

4 saattir camda duran çekirgemsi uçan sinek ile beni yaratan aynı olamaz.olmasın lütfen.git burdan asagılık. rahat bırak artık bizi. sactıgın dehset yeter. böyle zulüm görülmedi diye abartıyormusum mesela. cok sıkıldım. antropolojiyle kesinlikle ilgilenmiyorum ama british law hakkında sorularınız olursa özelden iletişelim. yani eger eksisözlük okumaya üşendiyseniz, ben üşenmedim, okudum hepsini.anlatırım.öyle demek istedim. öyle iyi biliyorum hukukun üstünlüğünü. kekremsi bir tat bırakmıs haspamın ağzında. öyle ağıza sıcılır arkadas. o ağız değişsin, o kilitler de acılsın lütfen.

yahiyahiyağ i'm your butterfly, i need your protection, be my samurai.

bugün tüm derslerim iptaldi.ilginc. saat 10.00 da kalktım.su an saat 00.31.
yalnızca 3 cümle yazdım.
içi boş elmalı cappy kutusuna sigara izmaritleri sığmaz oldu. ama browni intense leziz. piç kuruları hep daha iyisini yapıyorlar.

"çok şey var" dedi sinem. cok haklı. cok fazla sey var.

6 Nisan 2010 Salı

holy cow!


a fabulous but true tale of murder in clubland


"you'll love me.i promise"


helyes!


screamshot


nasty cutiepie


apartment




kiddo



spit down




spit forward



...inauspicious sympathy

Loser.

az önce sigara icmek icin odamdan dısarı cıktım ve asağıda bir kız ve sabancı sweatshirtlü bir oğlanın konuşmasını dinledim. cocuk resmen murat bardakcı, halil berktay, ilber ortaylı, konjonktür, günümüz çağında, postmodern, sosyolojik olarak, determinasyon ve semih kaplanoğlu diyerek kızın aklını başından aldı. birlikte çay içmeye gittiler. bense bitmiş sigaramı havalandırıp vole çakmayı denedim ama ıskaladım. emaan diyip odama geldim. iki kere stumble yaptım, zaytungu kontrol ettim, taksim' in delisi cenk videosu izledim, okumam gereken makalelere baktım."of cokmus lan" diyip geri bıraktım. kitap okumaya basladım, "enerjimi makalelere vermeliyim, iyisi mi simdi bununla kendimi yormayayım" diye ona da son verdim. bir stumble daha. "dur bu son bak valla.bi daha yaparsam annem babam ölsün" diye kendi kendime söz verdim. 20 saniye sonra bir stumble daha yaptım. "sanki benim dememle mi ölcekler yea" diye kendimi sakinleştirdim. 3-4 hafta önce istiklalde tesadüfen katıldığım bir eylemde elime tutuşturulan sert sloganlı pankartla 3 tane sabancı sineği öldürdüm. daha kesin vardır köşede bucakta diye odayı sinsi gibi kolaçan ettim uzun süre.

bu gece cok uzamadan yatmalıyım.

iyi geceler hayat. ben uyurken lütfen cok acayip bir şeyler olmasın.

5 Nisan 2010 Pazartesi



aa naber?

dün gece, her pazartesi pas geçtiğim erken saatteki derslerime gitmek için bir miktar erken yattım.

sabah son derece dinç ve hafif mutlu uyanıp, maillerime baktığımda, tamı tamına 4 dersimin iptal olduğunu gördüm.bu hiç iyi olmadı.

her pazar, "çok para harcıyorsun, ben emekliyim" diyip, "al lan al bu da sigara paran olsun" diye ekstra para veren bir babaya sahibim. "ben senin cüzdanın mıyım, beni karşılıksız sevmeni istiyorum" diyip, kehkeh diye gülen klişe bir babaya da sahibim ayrıca. ya da alışverişe çıktığımızda, "aa ezgi bak bu tam senin tarzın, bi denesene" diye mağazada beğendiği herhangi bir şeyi getirip bana aldırtmaya çalışan bir babam var.

cumartesi günü ablamla dısarı cıktık.uzun zamandır muhabbet edemiyorduk. babam mesaj attı; "naber? napıyosunuz abla-kardeş? dedikodu mu?" o kadar cok güldük ki.

sonra biraz babamdan konuştuk. mesela benim babam evden çıkar tamam mı."nereye gidiyorsun baba?" diye sorduğunda, "ne bileyim çıkıyorum işte, sıkıldım" diyip cıkıyor gercekten.
sonra ben de cıkıyorum mesela.moda' ya gidiyorum. bir de bakıyorum.bir adam, elinde mısır koçanı, modada kuşlara mısır atıyor. çay bahcesinin sahibi "abi buraya atma, gelip sıçıyolar sonra" diye uyarıyor. babam da, "ya nolcak yae" diyip devam ediyor mısır tanelemeye. yanına gidiyorum. "aa naber?" diyor. "iyi baba seni sormalı?" diyorum. "iyi ya nolsun,kuş muş işte" diyor.

mesela babam yine evden çıkmış. bu sefer caddebostanda karşılaşıyoruz. bir cafe' ye oturmuş, dışarıyı izliyor. gelen garsondan diyabetik dondurma istiyor ve yolluyor. yanına gidiyorum.
-baba naber ya?

ya da evde beni zorla yere yatırıp yüzüme kahve telvesi sürüp peeling yapmaya çalışan bir annem var. bir de direndikçe vuruyor; "bak hareket etme, canını yakarım, seni baştan yaratıcam" diyor. bu sırada kafamı çevirip babama bakma fırsatı buluyorum. ayaklarını uzatmış DİSKAVİRİ KANAL izliyor.hiç oralı değil.bildiğin salonun ortasında, yere yatırılmışım, annem üzerime oturmuş, yüzümü kahve telvesine buluyor. normal değil.babama bir daha bakıyorum, uyuyakalmış. annem de gülüyor gevrek gevrek üstümde. "çok güzel oldun" diyor. sonra üstümden kalkıp, " haydiiii sabit renklileri yıkıyoruuuum herkes çamaşırını versiiiiiiiiin" diye bağırmaya başlıyor evin içinde. babam kafasını kaldırıp, " çoraplarım" diyip uyumaya devam ediyor. ablam odasından çıkıp; "ezgi ya yine her şeyimi karıştırmışsın, nefret ediyorum senden aptal" diye gürlüyor. sonra da "hadi dışarı çıkalım, taksi benden" diye darlıyor.

...

ben 21 senedir bu olayın tamamen içindeyim, bu hayatı tecrübe ediyorum. o benim dünyaaam!

2 Nisan 2010 Cuma

"isolation is the gift. all the others are a test of your endurance, of how much you really want to do it. and, you'll do it, despite rejection and the worst odds. and it will be better than anything else you can imagine. if you're going to try, go all the way. there is no other feeling like that. you will be alone with the gods, and the nights will flame with fire. you will ride life straight to perfect laughter. it's the only good fight there is"

Charles Bukowski- Factotum

anyway,
cant
stop
hating
you
c.b.
still
can
not
:
(

she is so strange.

1 Nisan 2010 Perşembe

Sahi, what does it mean yahu?

-

most homeless people have moved on. but their problems haven't gone away...

banksy