4 Mayıs 2010 Salı

el toro


dün emre'yle skype'tan konuştuk bi süre. adamın o anda bulunduğu yerde, en azından odada olmak için böbreğimin tekini verebilirdim. orda olsaydım ben de.sigara içseydik. acıktığımızda nazlı pilava abansaydı. of ispanya' da geçirdiğim her dakika, her saniye çok ama çok güzeldi.

atatürk havalimanından uçağa bindim.yolculuk tahminen 4 saat sürecekti.uçak yemeğini nedense baya bi seviyorum ve büyük bir iştahla yiyebilmek için hafif aç bindim uçağa. resmen çılgın gibi yemek bekledim.iki buçuk saat sonra servis arabasını gördüğümde o kadar heyecanlandım ki yerden arşınlarca yüksekte olduğumuz için güp güp atan kalbim, birden mideme iniverdi.aman da aman bir de ne göreyim, yemekte kısır ve zeytinyağlı yaprak sarma. biraz moralim bozuldu. çünkü daha spanish bir şeyler bekliyordum. ne bileyim tapas kültürü olsun, sangria olsun...sanki pilotun annesinin gününden kalan artıkları tabağımıza özenle yerleştirmişlerdi.çok uzattım farkındayım. hayvan gibi yedim üzerinize afiyet. üstüne de piç gibi beyaz şarap istedim ki hiç sevmem.zaten içmedim de.tüm ikramlardan faydalandığıma göre, artık uyuyabilirdim...yok yok kamil koçla gitmedim.bildiğimiz teyyareydi ayol.vallahi.kamil koç demişken. çok kısa bir anektod; geçen yaz ankara' ya kamil koç ile gidip, varan ile dönmüştüm. size şimdi ikisinin arasındaki farkı söylüyorum; kamil koç ile seyahat ederken ayakkabılarınızı çıkarabilirsiniz. varan' da çıkarmazsanız daha iyi. kamil koç' ta ikramları reddeden görmedim. varan' da bir adam hiçbir şey yemedi. bir kaç kişi de kakaolu topkeki elinin tersiyle itti.gözlerime inanamadım. ben tüm ıslak mendilleri, top kekleri, besin, içecek filan ne varsa toplayıp çantaya atıyorum. LAZIM OLUR DEYU. belki muhtaç kalırım onlara bile diye. cüzdanımın fermuarlı gözüne de anneannem tarafından yerleştirilmiş "yeşfeu indeu" nun verdiği güven ise paha biçilemez. "la nolacak dua var cebimde, bana bi şey olmaz."

neyse işte, madrid, barajas' a indik sonunda. öf napıcam, ne edicem şimdi, nereye gidicem diye valizimi çekerken SALIDA' ya doğru, elinde, üzerinde sprey boyayla adımın yazdığı yıldızlı bir yatak çarşafını çekiştirip zıplayan 3 kişi gördüm. gülümseyerek onlara doğru yürüdüm. eve gittik...

ev. hoşgeldin. hoşbulduk. fernando' dan tedarik edilenler. uzun zamandır bu kadar iyi(!) bir gece yaşamamıştım diyebilirim.
evdeki ilk gecemde, bir ispanyol evinde, lokum yeniyordu. emre yarım bıraktığı cevizli sucuğu çıkardığında oha dedim. "abi cok acıktım" dediğimde nazlı pilav yapmaya çoktan başlamıştı. sonra rakı çıktı bi yerden. "türk kahvesi yapim mi?"
"ABİ NOLUYO? MANYAK MISINIZ LAN BU NE HAL, İSPANYA'NIN BAŞKENTİNDEYİZ, ONU BIRAK MADRID'IN EN ORTA YERİNDEYİZ, SEN CEVİZLİ SUCUK YİYORSUN. YAPMA BUNU BANA. YAPMAYIN!DAHA İLK GECEMDEN YAPMAYIN!!"

o gece 1 kutu lokum bitti. sibel yetişemedi. emre 47 tane lokum yedi.

ertesi gün ve ondan sonraki gün ve ondan da sonraki günler çok özetle KAYA gibiydi.
bir gece sarhoşken dışarı çıkma kararı aldık ama o kadar inandık ki. nazlı bile topuklu ayakkabı giymişti. bende saten elbise filan var o kadar yani. bi yerde bir etkinlik varmış.oraya gidiyoruz. oo çok süper filan diyoruz. neyse .çıktık öyle şıkır şıkır, gittik. hiç unutmyorum 28 numara, bulduk. herkes bi durdu. hıı.burası mı ya..dur ben bi bakiyim...

"ÇAY BAHÇESİ LAN BURASI?!!"

bu hayal kırıklığından sonra, 1 saat boyunca mekanın önündeki merdivenlerde oturup sigara içtik...sonra ne yaptığımızı hatırlamıyorum.

ya cok güzeldi. baya güzeldi. tüm detaylarıyla anlatıp da benden çıksın istemiyorum. kalsın öyle. bende.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder